Türkiye ‘nin Avrasyalaşma projesi, aslında eskiden beri olan ve hem ekonomik, hem coğrafi, hem de sosyokültürel anlamda içinde mutlaka içinde yer alması gereken bir projedir. Geçen günlerde Avrasya Yerel Yönetimler Birliği Başkanı, Dr. Hasan Cengiz ile yaptığımız sohbetimizde de dile getirdiğimiz gibi, projeyi yine coğrafi açılardan yorumlayarak anlamaya çalışalım.
Avrasya denilen bölge, Ötüken ‘den Viyana ‘ya, Kuzey Afrika ‘dan Güney Kafkasya ‘ya, anayurttan atayurda kadar; Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını kapsayan geniş bir coğrafyadır. Şöyle bir haritaya baktığımızda, bu coğrafyanın merkezinde, üç kıtayı da birbirine bağlayan, yarımada şeklinde etrafı denizlerle çevrili, bizden başka bir ülke var mıdır? Tabi ki hayır diyerek, sorularımızın seviyesini ve şiddetini arttırarak ilerleyelim. Orta Asya denilen bölge, eskiden beri Türk vatanı değil midir? Evet, burası bizim atayurdumuzdur. Buradaki Türk kardeşlerimizle, soydaşlarımızla kucaklaşmak istemiyor muyuz? İstiyoruz. İşte Turancılık fikri karşımızdadır. Batı Asya dediğimiz yer, Ortadoğu değil midir? Evet, burası ilahi dinlerin kutsal topraklarının bulunduğu, ortak ve medenice bir arada yaşanılması gereken bir bölgedir. Buradaki Müslüman kardeşlerimizle kucaklaşmak istemiyor muyuz? Elbette istiyoruz. İşte burada da Türk-İslam birliği düşüncesi karşımızdadır. Kuzey Asya dediğimiz yer, emperyalist güçlere karşı birlikte savaş verdiğimiz, Kurtuluş Mücadelemiz ‘de bizim yanımızda olan ve aynı jeopolitik kaderi paylaştığımız, Rusya Federasyonu değil midir? Komşumuz Azerbaycan bizim kardeşimiz değil midir? Arap Yarımadası ‘na açılan kapı komşularımız İran, Irak ve Suriye; bizim kader birliği yaptığımız, kültürel ve tarihsel yoldaşlarımız değil midir? Doğu Asya dediğimiz yer, bizim en büyük ticaret ortağımız olan Çin, değil midir? Ekonomimizin böyle sıkıştığı ve ticaret ihtiyacımızın böylesine arttığı bir dönemde, neden Çin ile yeni ticari anlaşmalar yapıp, ekonomimize olumlu katkılar sunmayalım ki? Kaldı ki aynı şekilde, gözlerimizden ve zihinlerimizden kaçırılmaya çalışıldığı gibi, bu projenin Avrupa ayağı yok mudur? Dünya, yakın zamanda tamamlanacak olan, Londra ‘dan Pekin ‘e uzanan bir ticaret ağı ile, örülmedi mi? Avrupalılar, bizim en büyük ticari ortaklarımızdan değil midir?
Tüm bu soruların hepsinin yanıtı, evettir. O halde biz, neden Avrasyalaşmaktan çekinelim ve geri duralım ki? Artık, çok net olarak görmemiz gerekiyor ki, Avrasyalaşmak bizim için bir tercih değildir; tarihsel, ekonomik, siyasi, kültürel ve jeopolitik bir zorunluluktur. Bu zorunluluğumuzu yerine getirmek için, bu coğrafyadaki insanlarla gönül köprüleri kuracağız. Yardımlaşma ve dayanışma adına önemli bir görev üstleneceğiz. Türk insanının yardımseverliğini, bölgeye taşıdığımız hizmetlerle sergileyeceğiz. Avrasya birliğinin oluşması için çalışmalar yürüteceğiz. Bu doğrultuda farklı ülkelerle, toplantılar ve temaslar yürüteceğiz. Ülkelerden aldığımız olumlu katkılarla birlikte, bu coğrafyada demokrasinin ve insan haklarının gelişmesi için de faaliyetler yürüteceğiz.
Avrasya ‘da yeni bir dönem başlıyor. Türkiye ‘de bu yeni dönemde, güçlü ordusu ve demokrasisiyle birlikte, üretim ekonomisinden aldığı güç ile prangalarından kurtulmuş, komşularıyla kucaklaşarak güvenliğini sağlamış ve tam bağımsız bir şekilde, bu coğrafyada öncü bir rol üstlenmelidir. Dünyadaki güç dengelerinin değiştiği ve kutup geçişlerinin olduğu bir dönemde, bizler de Türk Milleti olarak, bu tarihi misyona ve çabaya, katkı yapmalı ve milli mücadelemize bu doğrultuda bir yön vermeliyiz.
Yazımızı, tam bağımsız olma yolunda, emperyalizmin prangalarından kurtulmak için mücadele verdiğimiz, Kurtuluş Savaşı ‘mızın başlangıç noktası olan, Amasya Genelgesi ‘nin yıl dönümünü anarak, cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ‘ün, o meşhur sözüyle noktalayalım: Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
Berk ÖZER
Yük. End. Müh. ve Dış Politika Uzmanı