Ercan Caner, Sun Savunma Net, 03 Aralık 2021
Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Rapor döneminde demokratiklik açısından gerileme devam etmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yapısal eksikleri yerinde kalmayı sürdürmüştür. Avrupa Konseyi ve organlarının temel tavsiyeleri henüz ele alınmamıştır. Parlamento, hükümeti sorumlu tutacak gerekli mekanizmalardan yoksun kalmayı sürdürmektedir. Anayasal mimari; yürütme, yasama ve yargı arasında sağlam ve etkili bir güçler ayrılığı sağlamadan, yetkileri cumhurbaşkanı düzeyinde merkezileştirmeye devam etmektedir. Etkin bir kontrol ve denge mekanizmasının yokluğu nedeniyle, yürütme organının demokratik hesap verebilirliği sadece seçimlerle sınırlıdır. Muhalefet partilerinin hedef alınması, Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Türkiye’nin ikinci büyük muhalefet partisini kapatmaya yönelik iddianameyi kabul etmesi de dâhil Türkiye’deki siyasi çoğulculuğun zayıflamasının sürmesi anlamına gelmektedir.
Olağanüstü Hal Uygulaması Temmuz 2018’de sona ermesine rağmen, hükümet yetkililerine olağanüstü yetkiler veren ve olağanüstü halin bazı kısıtlayıcı unsurlarını koruyan bazı yasal hükümler, demokrasi ve temel haklar üzerinde önemli bir etkisi olmaya devam eden yasaya entegre olarak kalmıştır. Temmuz 2021’de Türkiye parlamentosu, olağanüstü halin bu kısıtlayıcı unsurlarının süresini bir yıl daha uzatan bir yasa tasarısını onaylamıştır. Olağanüstü Hal Soruşturma Komisyonu, olağanüstü hal döneminde KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile ihraç edilen kamu görevlilerine ilişkin dosyaların incelenmesini henüz tamamlamamıştır.
İktidardaki koalisyon (!) hükümetinin, muhalefet parti belediye başkanlarına yaptığı baskılar, yerel demokrasiyi daha da zayıflatmıştır. Muhalefet partilerinin belediye başkanları idari ve adli soruşturmalarla karşı karşıya kalmıştır. Güneydoğu’da, zorla görevden alınan belediye başkanlarının yerine, hükümet tarafından kayyum atanmaya devam edilerek, vatandaşların seçtikleri tarafından temsiline izin verilmemektedir. Birçok durumda, hükümet tarafından atanan kayyumlar belediye meclislerini askıya almıştır. Yüzlerce yerel politikacı ve seçilmiş makam sahibi yönetici terörle bağlantılı suçlamalarla tutuklanmıştır.
Güneydoğu’daki durum çok endişe vericidir. Hükümet, Irak ve Suriye’de iç ve sınır ötesi güvenlik ve askeri operasyonlar gerçekleştirmiştir. Avrupa Birliği’nin terör eylemlerine karışan kişi, grup ve kuruluşlar listesinde yer alan Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) yinelenen terör eylemleri nedeniyle sınır bölgelerinde güvenlik durumu belirsizliğini korumaktadır. AB, PKK’nın saldırılarını açık bir şekilde kınamış ve kurbanların aileleriyle dayanışma içinde olduğunu ifade etmiştir. Hükümet terörle mücadelesinde meşru bir hakka sahip olmakla birlikte, bu mücadeleyi hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve temel özgürlüklere uygun olarak yapmak zorundadır. Terörle mücadele tedbirleri orantılı olmalıdır.
Barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için inandırıcı bir siyasi sürecin yeniden başlaması konusunda herhangi bir gelişme olmamıştır. İnsan hakları örgütleri ve muhalefet partileri, güvenlik güçleri tarafından ciddi insan hakları ihlalleri yapıldığını bildirmiştir.
Türkiye son yıllarda yaptığı hamlelerle dron süper güç statüsüne yükselmiştir. Bayraktar İHA önünde poz veren Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Aralarında bazı milletvekillerinin de yer aldığı Halkın Demokratik Partisi’nin (HDP) yaklaşık 4.000 üyesi ve yetkilisi halen cezaevlerindedir. Haziran 2021’de Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan HDP’nin kapatılmasını talep eden bir iddianameyi kabul ederek, HDP’nin eş genel başkanları dâhil 451 yöneticisi ile geçmiş ve şimdiki bütün milletvekilleri ve yöneticilerine siyasi yasaklama getirilmesi ve banka hesaplarının dondurulmasını talep eden iddianameyi kabul etmiştir. Savcılığın, HDP milletvekillerinin neredeyse tamamının dokunulmazlıklarının kaldırılması yönündeki talepleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) beklemektedir.
Sivil toplum meselelerinde ciddi gerileme devam etmiştir. Sivil toplum örgütleri sürekli baskılarla karşı karşıya kalmış ve özgürce faaliyet gösterme alanları; ifade ve örgütlenme özgürlüklerini sınırlayarak azalmaya devam etmiştir. Kitle imha silahlarının yayılmasının finanse edilmesinin önlenmesine yönelik yeni yasa, insan hakları savunucuları ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine yönelik olası kısıtlamalara ilişkin endişeleri artırmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi altında güvenlik ve istihbarat sektörünü düzenleyen yasal ve kurumsal çerçeve, güvenlik güçlerinin güçlendirilmiş sivil gözetimi ile değişmeden kalmıştır. Hükümet, güvenlik güçlerinin sivil kontrolünü daha da sağlamlaştırmak için adımlar atmıştır.
Türkiye, kamu yönetimi reformu alanında bir dereceye kadar/orta seviyede hazırlıklıdır. Rapor döneminde bu alanda herhangi bir ilerleme kaydetmemiştir. Türkiye’de kapsamlı bir kamu yönetimi reformu gündemi ve süreçten sorumlu lider bir kurum bulunmamaktadır. İdarenin hesap verebilirliği ve insan hakları yönetimi konusundaki endişeler devam etmektedir. Reformlar için siyasi irade hâlâ eksiktir. Merkezi hükümet kurumları arasındaki siyasi koordinasyon güçlü kalmaya devama etse de politika oluşturma kanıtlara dayalı veya katılımcı değildir. İdarenin siyasallaşması devam etmiştir. Üst kademe bürokraside kadınların temsili düşük kalmaya devam etmiştir.
Baroların örgütlenmesini düzenleyen yasa tasarısını protesto eden avukatlar, 22 Haziran 2020 tarihinde Ankara’da, yolu kapatan Türk çevik kuvvet polisi önünde oturma eylemi yaparken. Fotoğraf: Adem Altan/AFP.
Türkiye’deki yargı sistemine ilişkin hazırlıklar erken aşamadadır. 2016 yılından bu yana gözlemlenen ciddi gerileme devam etmiştir. Özellikle, sistemsel olarak yargı bağımsızlığı eksikliği ve hâkim ve savcılar üzerindeki usule aykırı baskıya ilişkin olmak üzere kaygılar devam etmektedir. Yeni İnsan Hakları Eylem Planı’nda bazı olumlu tedbirler öngörülmekte, ancak yargı bağımsızlığına ilişkin önemli eksikliklerin hiçbirine değinilmemektedir. Özellikle, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu ve Avrupa Komisyonu’nun uzun süredir yerine getirilmemiş tavsiyeleri olan, kuvvetler ayrılığı ilkesine saygının iyileştirilmesine veya Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısının ve üyelerinin seçim sürecinin iyileştirilmesine yönelik hiçbir tedbir öngörülmemektedir. Darbe girişiminin ardından ihraç edilen hâkim veya savcılardan hiçbiri, beraat etmelerine rağmen, görevlerine iade edilmemiştir. Hâkim ve savcıların mesleğe alınmasında ve terfisinde nesnel, liyakate dayalı, yeknesak ve önceden belirlenmiş ölçütlerin bulunmaması endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. Sulh ceza hâkimliği kurumu, yargı yetkisi ve uygulamaları ile ilgili olarak endişe yaratmaya devam etmiştir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 17-25 Aralık sürecinde istifa eden eski Bakan Erdoğan Bayraktar’ın ‘‘Dosyamda ne varsa hepsi doğrudur, hem tapeler hem teknik takip’’ sözlerine ilişkin soruşturma yapılmasına gerek olmadığına karar verilmiştir.
Yolsuzlukla mücadele konusunda Türkiye, hâlâ hazırlıkların erken aşamasında kalmış ve rapor döneminde herhangi bir ilerleme kaydetmemiştir. Ülke, Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerinin gereği olan yolsuzlukla mücadele birimlerini kurmamıştır. Yasal çerçevedeki ve kurumsal mimarideki eksiklikler, yolsuzluk davalarının soruşturma ve kovuşturma aşamalarında usule aykırı bir biçimde siyasi baskı kurulabilmesine imkân vermiştir. Kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığının iyileştirilmesi gerekmektedir. Yolsuzlukla mücadele stratejisi ve eylem planının yokluğu, yolsuzlukla kararlı bir şekilde mücadele etme iradesinin bulunmadığını göstermiştir. Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubunun (GRECO – Groupe d’Etats Contre La Corruption) tavsiyelerinin birçoğu henüz yerine getirilmemiştir. Genel olarak, yolsuzluk hâlâ yaygındır ve endişe konusu olmaya devam etmektedir.
Türkiye, organize suçlarla mücadelede bir dereceye kadar hazırlıklıdır ve sınırlı da olsa bazı ilerlemeler kaydetmiştir. Europol (European Police Office – Avrupa Polis Teşkilatı) ile Türkiye arasındaki işbirliği, Temmuz 2004’te yürürlüğe giren Stratejik İşbirliği Anlaşmasına dayanmaktadır. Europol ile yetkili Türk makamları arasında, Türkiye’nin veri koruma mevzuatını Avrupa standartlarıyla uyumlu hale getirerek reforme edecek, ciddi suç ve terörle mücadele konusunda kişisel verilerin değişimine ilişkin uluslararası bir anlaşmaya ilişkin müzakereler halen devam etmektedir. Türkiye, suç şebekelerini çökertme ve suç varlıklarına el koyma konusunda bugüne kadar gösterdiği performansı iyileştirmek zorundadır. Kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleyi düzenleyen yasal çerçevenin, Mali Eylem Görev Gücü (FATF – Financial Action Task Force) ve Venedik Komisyonu’nun kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesi yasasına ilişkin tavsiyeleri doğrultusunda iyileştirmesi gerekmektedir. Siber suçlar ve tanık koruma mevzuatının iyileştirilmesi için de çaba gösterilmesi gerekmektedir.
Selahattin Demirtaş (sol) ve Osman Kavala
İnsan hakları ve temel hakların kötüye gitmesi devam etmiştir. Olağanüstü hal döneminde uygulamaya koyulan tedbirlerin birçoğu hâlâ yürürlüktedir. Yasal çerçeve insan hakları ve temel haklara genel saygı garantilerini içermektedir, ancak düzenleme ve uygulamalar henüz Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hükümleri ile uyumlu hale getirilmemiştir. Gazeteciler, yazarlar, avukatlar, akademisyenler, insan hakları savunucuları ve eleştiren seslere uygulanan büyük ölçekli sınırlamalar, bu kesimlerin özgürlüklerini gerçekleştirmeleri üzerinde negatif etki yapmayı sürdürmekte ve bu kesimlerin kendilerine otosansür uygulamalarına neden olmaktadır. Türkiye’nin, özellikle Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu hükümlerini uygulamayı reddetmesi, yargı sisteminin uluslararası ve Avrupa standartlarına bağlılığı konusundaki kaygıları daha da artırmıştır. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi de bu tür standartlara bağlılığının sorgulanmasına neden olmuştur. Birçok alanda reform sözü veren yeni insan hakları eylem planı, kritik meseleleri ele almamaktadır.
İfade özgürlüğü alanında ciddi gerilemeler devam etmiştir. Ulusal güvenlik ve terörle mücadeleyle ilgili hükümler başta olmak üzere mevzuat ve uygulanması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer uluslararası standartları ihlal etmeye ve AİHM içtihadından uzaklaşmaya devam etmiştir. Muhalif seslerin yayılması ve ifade özgürlüğü, artan baskılardan ve kısıtlayıcı tedbirlerden olumsuz yönde etkilenmiştir. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar yazarlar, muhalif politikacılar, öğrenciler ve sosyal medya kullanıcılarına karşı açılan ceza davaları devam etmiştir.
Mükerrer yasaklamalar, barışçıl gösterilerde orantısız müdahaleler ve aşırı güç kullanımı, soruşturmalar, idari para cezaları ve barışçıl göstericilere yönelik “terörle bağlantılı faaliyetler” suçlamalarıyla yürütülen kovuşturmalar neticesinde, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü konusunda daha da ciddi gerilemeler yaşanmıştır. Mevzuat ve uygulanması; Türk Anayasası, Avrupa standartları veya uluslararası sözleşmelerle uyumlu değildir.
En dezavantajlı grupların ve azınlıklara mensup kişilerin haklarının daha iyi korunması gerekmektedir. Romanlar, resmi işlerden büyük ölçüde dışlanmış ve yaşam koşulları ciddi şekilde kötüleşmiştir. Özellikle lezbiyen, eşcinsel, biseksüel, transseksüel, interseks (erkeksi ve kadınsı cinsiyet özelliklerine sahip) ve queer (LGBTIQ) kişilere yönelik cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık ve nefret söylemi hâlâ ciddi bir endişe kaynağı olmaya devam etmektedir.
Türkiye, göç ve sığınma politikası alanında bir miktar ilerleme kaydetmiştir. Türkiye’nin, göçmen ve sığınmacıların Yunanistan üzerinden kara yolu ile Avrupa’ya gitmelerini aktif olarak teşvik ettiği Mart 2020 olaylarının ardından gerilim nihayet azalmıştır. Ülkenin doğu kara sınırının gözetim ve koruma kapasitesinin güçlendirilmesi konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Mart 2016 tarihli AB-Türkiye Mutabakatı sonuç vermeye ve Türkiye, Doğu Akdeniz rotasındaki göç akınlarının etkili bir şekilde yönetiminin sağlanmasında kilit rol oynamaya devam etmiştir. Düzensiz göçmenlerin, AB-Türkiye Mutabakatı kapsamında Yunan adalarından iadelerini, Türkiye COVID-19 kısıtlamalarını neden göstererek askıya almıştır. Ancak, kısıtlamalara rağmen Türkiye’den AB’ye yeniden yerleştirmeler, Temmuz 2020’de tekrar başlamıştır. Yunanistan’a düzensiz geçiş hacminde azalma olmasına rağmen, İtalya’ya ve Kıbrıs’ın hükûmet kontrolü altındaki bölgelerine giden kaçakçılık yolları giderek daha fazla kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye, Ekim 2017’de yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması’nın üçüncü ülke vatandaşlarıyla ilgili hükümlerini hâlâ uygulamamaktadır. Genel olarak, Türkiye ve Yunanistan arasındaki yasa dışı sınır geçişlerinin sayısı, AB-Türkiye Mutabakatı’nın kabul edildiği tarihten öncesine kıyasla, kayda değer şekilde düşük kalmıştır.
Yunan polisinden kaçan mülteciler, 29 Şubat 2020. Fotoğraf: AFP
Türkiye, dünyadaki en büyük mülteci topluluğuna ev sahipliği yapma ve ihtiyaçlarını karşılama için önemli çabalar göstermeye devam etmiştir. Türkiye’deki sığınmacılar için Avrupa Birliği Mali İmkânı’nın 6 milyar Euro tutarındaki operasyonel bütçesinin tamamı 2020’nin sonuna kadar sözleşmeye bağlanmış ve 4,2 milyar Euro üzerinde bir tutar, Ağustos 2021’e kadar serbest bırakılmıştır. Mültecilerin ülkede kalış sürelerinin uzamasına bağlı olarak etkili entegrasyon tedbirlerinin alınması gerekmektedir. Göçmenlerin ve mültecilerin kamu sağlığına erişim imkânları artırılmalıdır. Hiçbir önemli vize serbestîsi ölçütü yerine getirilmemiştir. Türkiye’nin, vize politikasına ilişkin mevzuatını AB müktesebatı ile daha fazla uyumlu hale getirmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin giderek daha iddialı hale gelen dış politikası, özellikle Kafkaslar, Suriye ve Irak’taki askerî eylemlere verdiği destek nedeniyle, AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası kapsamındaki öncelikleriyle çelişmeye devam etmiştir. Türkiye’nin ODGP’ye ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’na (OGSP) katılımını sağlayan kurumsal çerçeve mevcut olmakla birlikte, Türkiye yaklaşık %14 seviyesindeki çok düşük uyum seviyesinde kalmıştır. Yabancı savaşçıların konuşlandırılması da dâhil olmak üzere Türkiye’nin, Libya’daki askerî desteği, IRINI Operasyonu’na yönelik ısrarlı eleştirileri ve operasyonda işbirliği yapmaması, AB’nin, Birleşmiş Milletler silah ambargosunun uygulanmasına etkili bir şekilde katkıda bulunmasına zarar vermekte ve Libya konusunda çelişen yaklaşımlara yol açmaktadır. Türkiye, AB ile paylaşılan, istikrarlı ve refah içerisinde bir Suriye görmeyi istemektedir. Ancak Türkiye, Türk destekli milisler aracılığıyla olanlar da dâhil olmak üzere, Suriye’nin kuzeyinde kendi askerî harekâtını sürdürmüştür. Türkiye, bunun yanı sıra Suriye’nin kuzeyinde sağladığı temel hizmetleri artırmış ve altyapı ağlarını genişletmiştir.
Yunan araştırma gemisi Nautical Geo. Kaynak: Logicom
Kasım 2020’de Konsey, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yetkisiz sondaj faaliyetlerine tepki olarak mevcut kısıtlayıcı tedbirler çerçevesinin süresini uzatmıştır. Aralık 2020 AB Zirvesi sonuçlarında, Türkiye’nin AB’ye, AB Üye Devletlerine ve Avrupalı Liderlere yönelik tek taraflı eylemleri, provokasyonları ve tırmanan söylemleri şiddetle kınanmıştır. Doğu Akdeniz’deki gerginlik, 2021’in başından itibaren azalmıştır. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ın deniz yetki alanlarındaki illegal hidrokarbon arama faaliyetlerini durdurmuştur. Ancak Ekim ayı başlarında, Türk savaş gemileri, Nautical Geo adlı geminin Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde arama yapmasını engellemiş ve Türkiye Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde bazı bölgeleri kapsayacak sismik araştırmalar gerçekleştirmek üzere bir NAVTEX yayınlamıştır. Ayrıca Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 550 (1984) ve 789 (1992) sayılı Kararları ile çelişen, kabul edilemez ve tek taraflı kararlarla, kapalı Maraş’ın statüsünü değiştirmeye yönelik eylemlerini de sürdürmüştür. AB, Türkiye’nin tek taraflı adımlarını ve Türkiye Cumhurbaşkanı ile Kıbrıs Türk toplumu liderinin, 20 Temmuz 2021 tarihinde Kıbrıs’taki kapalı Maraş’ın bir kısmının daha açılması hakkındaki kabul edilemez açıklamalarını şiddetle kınamış; bu eylemlerin ve Ekim 2020’den itibaren Maraş ile ilgili olarak atılan bütün adımların derhal geri alınması çağrısında bulunmuştur
AB, Türkiye’nin, AB müktesebatına ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi dâhil uluslararası hukuka uygun olarak Üye Devletlerin, ikili anlaşmalar akdetme, doğal kaynaklar ile ilgili arama yapma ve kullanmayı da kapsayan egemenlik haklarına saygı göstermesi gerektiğini defalarca vurgulamıştır. Türkiye’nin, BM Şartı’na uygun olarak, tartışmasız bir şekilde iyi komşuluk ilişkilerine, uluslararası anlaşmalara ve sorunların barışçıl şekilde çözümüne ve gerektiği takdirde Uluslararası Adalet Divanına başvurmak suretiyle, bağlı kalması gerekmektedir.
Türkiye, AB-Türkiye Ortaklık Anlaşması’na Ek Protokol’ün tam ve ayrım gözetmeksizin uygulama ve Kıbrıs ile arasındaki doğrudan taşımacılık bağlantılarındaki kısıtlamalar da dâhil olmak üzere, malların serbest dolaşımı önündeki engellerin tamamının kaldırılmasını sağlayamamıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti ile ikili ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemiş ve Nisan 2021’de yapılan gayri resmi görüşmeler, resmi müzakerelerin yeniden başlamasının önünü açamamıştır.
Mart 2021 ve Haziran 2021 Avrupa Konseyi Zirveleri; Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortam sağlanması ve Türkiye ile işbirliğine dayalı ve karşılıklı çıkarları gözeten bir ilişki geliştirilmesinin AB’nin stratejik çıkarları olduğunu hatırlatmıştır. İllegal sondaj faaliyetlerinin durdurulması, Türkiye ile Yunanistan arasında ikili görüşmelerin yeniden başlaması ve Birleşmiş Milletler himayesinde ileri bir tarihte gerçekleştirilecek Kıbrıs meselesine ilişkin görüşmeleri göz önüne alarak, liderler AB-Türkiye ilişkilerinde daha olumlu bir dinamizmin teşvik edilmesini teklif etmişlerdir. Bu amaç doğrultusunda, Avrupalı liderler önceki AB Zirvelerinin sonuçlarında öne sürülen koşullara tabi olmak kaydıyla ve Doğu Akdeniz’deki gerginliğin azaltılmasının devam etmesi koşuluyla, bazı ortak ilgi alanlarında Türkiye ile kademeli, orantılı ve geri çevrilebilir şekilde işbirliği tesis etmeye hazır olduklarını ifade etmişlerdir. Avrupalı liderler, Türkiye’ye yeni provokasyonlar veya uluslararası hukuku ihlal eden tek taraflı eylemlerden kaçınması yönünde çağrıda bulunmuştur. Liderler, Ortak Bildiri’yi dikkate alarak, böyle bir eylem durumunda, Avrupa Birliği’nin, kendi çıkarlarını ve Üye Devletlerin çıkarlarını savunmak ve bölgesel istikrarı muhafaza etmek maksadıyla tasarrufunda bulunan bütün araçları ve seçenekleri kullanma konusundaki kararlılığını bir kez daha teyit etmiştir.
Türkiye, 2019 tarihli Türkiye-Libya deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ve askerî anlaşmalarının geçerliliğini savunmayı sürdürmüştür. AB, bunu üçüncü Devletlerin egemenlik haklarının ihlali, Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne uymama olarak değerlendirmektedir ve üçüncü devletler bakımından hiçbir hukuki sonuç doğurmadığı kanaatindedir.
Ekonomik ölçütlerle ilgili olarak, Türkiye ekonomisi oldukça ileri düzeydedir, ancak rapor döneminde ilerleme kaydedilmemiştir ve ekonominin işleyişine ilişkin ciddi endişeler sürmektedir. Yetkililer, iç talebi canlandırmak ve COVID-19 salgınının ekonomik yansımalarını yumuşatmak maksadıyla büyük ve kapsamlı bir dizi önlem almıştır. Sonuç olarak, ekonomi 2020’nin üçüncü çeyreğindeki kriz öncesi seviyelere ulaşarak, krizden süratle çıkmıştır. Krize karşı gösterilen güçlü politik tepkiye rağmen, kurumsal ve politika koordinasyonundaki zayıflıklar, yetkililerin eylemlerinin güvenilirliğini ve etkinliğini zayıflatmış ve dengesizlikler artmıştır. Doğrudan mali destek tedbirleri, sosyal ve iş gücü piyasasının zorlukları göz önünde bulundurulduğunda oldukça sınırlı kalırken, makroekonomik politika bileşimi, kredi kanalına çok fazla dayanmıştır. Geçen yılki güçlü parasal genişleme Türk lirasını zayıflatmış, enflasyon ve dolarizasyonu artırmış ve portföy çıkışlarını tetiklemiştir. 2019 yılında cari işlemler açığının kapanması kısa ömürlü olmuştur ve dış dengesizlikler önemli bir kırılganlık olmaya devam etmektedir. Para politikası 2020 sonbaharında sıkılaştırılmış, ancak Merkez Bankası Başkanı’nın atanmasından sadece dört ay sonra Mart 2021’de aniden görevden alınması, finansal piyasalarda istikrarsızlığa yol açmış ve bu durum, yetkililerin enflasyonu düşürmeye yönelik taahhütlerini tartışmalı bir hâle getirmiştir.
Kurumsal ve düzenleyici ortam daha da zayıflamıştır ve düzenlemelerin öngörülebilirlik, şeffaflık ve uygulanması ile ilgili sorunlar kalıcı olmaya devam etmiştir. Piyasadan çıkış hâlâ maliyetli ve yavaştır. Kayıt dışı ekonomi, kriz süresince daralmıştır, ancak hâlâ ekonominin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Fiyat belirleme mekanizmalarına yönelik devlet müdahaleleri sürmektedir. Devlet yardımlarının sağlanması mevzuatı; uygulama, yürütme ve şeffaflık alanlarında uygun kurallardan yoksundur. 2020 sonbaharına kadar gevşek para politikası ve olumlu düzenleyici tedbirlerle desteklenen banka kredileri, özellikle devlet bankalarının teşvikiyle güçlü bir şekilde artmıştır. Bankacılık sektörünün sermaye yapısı, yeniden yapılandırma ve diğer kriz azaltıcı tedbirler sayesinde iyi kalmaya devam etmiştir. Salgının, iş gücü piyasası ve yoksulluk üzerinde derin olumsuz etkileri olmuştur. İş bulma umudu kalmayarak iş aramaktan vazgeçenlerin sayısı önemli ölçüde artmış ve istihdam seviyeleri birkaç yıl önce bulundukları düzeyin bir hayli altına düşmüştür. Kadınların iş gücü piyasasına katılımı ve istihdamı oldukça düşük seviyelerde kalmaya devam etmiştir. İstihdam, eğitim ve öğretimde olmayan genç nüfusun oranı artmıştır.
Türkiye, Avrupa Birliği içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile baş edebilme kapasitesi bakımından iyi düzeyde hazırlıklı olup, rapor döneminde sınırlı ilerleme kaydetmiştir. Eğitime erişimin iyileştirilmesinde kaydedilen bazı ilerlemelere rağmen, eğitim sistemi ile iş gücü piyasası gereksinimleri arasındaki uyumsuzluk halen devam etmektedir. Araştırma ve geliştirme harcamaları, yavaş bir hızla olsa da artmayı sürdürmüş, ancak hükûmetin belirlediği hedefin oldukça altında kalmıştır. Uygun finansman koşulları ve ayrıcalıklı kredilerle desteklenen yatırım faaliyetleri 2020 yılında toparlanmıştır. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve yenilenebilir enerji sektörünün geliştirilmesi konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Yerli katkı gerekliliği uygulamalarının genişletilmesi kaygı yaratmaya devam etmiştir. Türkiye, Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerinden büyük ölçüde sapmış olmasına rağmen, AB’nin, Türkiye’nin dış ticaretindeki göreli payı biraz artmıştır
Üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneği bakımından Türkiye’nin AB müktesebatıyla uyumu çok sınırlı düzeyde kalmış ve daha çok amaca özel bir temelde sürdürülmüştür.
İç Pazar kümelenmesi, Gümrük Birliği’nin iyi işleyişi ve Türkiye’nin AB’nin tek pazarına entegrasyonu için kilit bir öneme sahiptir. Türkiye, malların serbest dolaşımı alanında iyi düzeyde hazırlıklıdır. Türkiye, “Yeni ve Küresel Yaklaşım” kapsamındaki AB teknik mevzuatına uyum sağlamaya devam etmesine rağmen, Gümrük Birliği’nin iyi işleyişini engelleyen ticaretin önündeki teknik engeller devam etmektedir. İşçilerin serbest dolaşımı ile iş kurma hakkı ve hizmet sunumu serbestisi alanlarındaki hazırlıklar, birçok mesleğin AB vatandaşlarına kapalı olması nedeniyle erken aşamadadır. Türkiye, varlık ve gayrimenkul ediniminin önündeki önemli engellerin sürmesi nedeniyle, sermayenin serbest dolaşımı konusunda orta düzeyde hazırlıklıdır. Türkiye, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı ile mücadeleyi düzenleyen yasal çerçevesini iyileştirmiştir.
01 Aralık 2021 COVID-19 Aşı Verileri
Türkiye, COVID-19’a karşı yürüttüğü güçlü aşılama kampanyasının da gösterdiği gibi, tüketicinin ve sağlığın korunmasına ilişkin mevzuat uyumu açısından iyi bir hazırlık düzeyine ulaşmıştır. Ancak, her iki alanda da, idari kapasitenin güçlendirilmesine, paydaşlar arasında görüş alışverişine ve eşgüdüme ihtiyaç vardır. Türkiye, rekabet politikası alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır. Kurumsal altyapı hâlâ tamamlanmamıştır ve devlet desteklerine ilişkin uygulama kuralları ile yürütme ve şeffaflık konusunda eksiklikler devam etmektedir. Rekabetçilik ve kapsayıcı büyüme grubunda, ekonomi ile bağlantılı fasıllarda büyük oranda gerileme olmuştur. Bu durum özellikle, Türkiye’nin, AB’nin sanayi politikası ilkelerine uygun olmayan önlemler alması nedeniyle işletme ve sanayi politikası ile Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası üzerinde yoğunlaşan siyasi baskıyı yansıtan ekonomik ve parasal politika konuları bakımından geçerlidir. Ayrıca, sendikal hakların kısıtlanması, gerçek manada bir sosyal diyalog eksikliği ve devam eden kayıt dışı ekonomik faaliyet düzeyleri ile bağlantılı olarak, sosyal politika ve istihdam alanlarında gerilemeler yaşanmıştır. Vergilendirme alanında, Türkiye kısmen hazırlıklıdır, ancak vergi oranlarının sıklıkla değiştirilmesinden kaçınan ve bütün AB Üye Devletleriyle vergi konusunda bilgi değişimini sağlayan açık bir stratejiye ihtiyaç bulunmaktadır. Türkiye, gümrük birliği alanında iyi düzeyde hazırlıklı olmayı sürdürmüş, ancak gümrük birliğinin uygulanması da dâhil sınırlı bir ilerleme kaydetmiştir. Türkiye, AB-Türkiye Gümrük Birliği’ne ilişkin yükümlülüklerinden sapmaya devam etmiş; bu durum çok sayıdaki ticari sorunu daha da artırmıştır. Türkiye, bilgi toplumu olma ve medya alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır. Yetersiz rekabet, medya sahipliğindeki yoğunlaşma ve düzenleyici otoritelerin bağımsız olmaması nedeniyle, bu alandaki gerileme devam etmiştir. Türkiye’nin bilim ve araştırma alanındaki hazırlıkları oldukça ileri seviyededir ve ulusal araştırma ve yenilik kapasitesini artırmaya yönelik bir eylem planının uygulanması ve bunun Avrupa Araştırma Alanı (ERA – European Research Area) ile uyumlaştırılmasına devam edilmiştir. Türkiye, eğitim ve kültür konusunda orta düzeyde hazırlıklıdır ve kız çocukları ile dezavantajlı grupların çocuklarına özel önem verilerek kapsayıcı eğitimin daha fazla geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Yeşil Gündem (Green Deal) ve Sürdürülebilir Bağlantısallık konusundaki kümelenmeyle ilgili olarak Türkiye, ulaştırma ve enerji politikaları alanında orta düzeyde hazırlıklıdır. Bulgaristan sınırını İstanbul’a bağlayan, Halkalı-Kapıkule demiryolu hattının yapımına devam edilmesiyle, enerji ve ulaşım ağlarında bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Türkiye, çevre ve iklim değişikliği alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır ve hem azaltma hem de uyum açılarından çevre ve iklim konusunda önemli sorunlarla karşı karşıyadır. İklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması’nın onaylanması, atık yönetiminde ve atık su arıtımında kapasitenin artırılması ve mevzuat uyumu dâhil olmak üzere bazı ilerlemeler kaydedilmiştir, ancak uygulama ve yürütme yetersiz kalmaya devam etmektedir. Türkiye’nin; Paris Anlaşması uyarınca ulusal olarak belirlenmiş katkısını artırarak, uzun vadeli stratejik karbonsuzlaştırma ve uyum planları ile bunları ulusal düzeyde yansıtacak olan gerekli mevzuata yönelik çalışmaları sürdürmesi gerekmektedir. Kaynaklar, tarım ve uyum kümelenmesiyle ilgili olarak Türkiye, tarım ve kırsal kalkınma alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır. Bununla birlikte, Türkiye’nin tarım politikasının, AB ortak tarım politikası ana ilkelerinden uzaklaşması nedeniyle, rapor döneminde bir gerileme yaşanmıştır. Türkiye, gıda ürünleri açısından AB’nin önde gelen bir ihracatçısıdır ve rapor döneminde gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı politikası alanlarında sınırlı ilerlemeler kaydetmiştir.
Türkiye’nin, özellikle pestisit kalıntıları alanında AB standartlarını karşılama konusunda daha fazla ilerleme kaydetmesi gerekmektedir. Su ürünleri kanununun uygulanması, kaynaklar ve filo yönetimi ile denetim ve kontrol bakımından, balıkçılıkta oldukça iyi seviyede ilerlemeler kaydedilmiştir. Türkiye, bölgesel politika ve yapısal araçların koordinasyonu alanlarında kısmen hazırlıklıdır. Genel olarak, özellikle IPA II (Katılım Öncesi Yardım Aracı) fonlarının kullanımının hızlandırılması ve bazı yapısal yetersizliklerinin giderilmesi konusunda bazı ilerlemeler kaydetmiştir. Türkiye, mali ve bütçesel hükümler alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır ve rapor döneminde, idari kapasitenin güçlendirilmesi ile öz kaynaklar sisteminin doğru bir biçimde uygulanmasına yönelik kuralların oluşturulması konusunda sınırlı bir ilerleme kaydedilmiştir.
Türkiye, özellikle Ortak Gümrük Tarifesi ve ortak ticaret politikasından sapmalara devam etmesi nedeniyle, dış ilişkiler alanında kısmen hazırlıklıdır. AB-Birleşik Krallık anlaşmasının ardından, Birleşik Krallık ile bir ticaret anlaşmasını başarıyla gerçekleştirerek rapor döneminde sınırlı ilerleme kaydetmiştir. Türkiye; dış güvenlik ve savunma politikası alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır. Türkiye’nin giderek daha iddialı olmaya başlayan dış politikası, ortak dış ve güvenlik politikası çerçevesinde AB öncelikleriyle çatışırken, dış ve güvenlik politikasına yönelik siyasi diyalog çerçevesinde gerilemeler yaşanmıştır.
Genel olarak, birçok alanda, Avrupa Birliği müktesebatı ile mevzuat uyumu konusunda önemli ilave çabalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bütün alanlarda, uygulama ve yürütme konusunda önemli ölçüde iyileştirmeler gerekmektedir. Düzenleyici makamların bağımsızlığının sağlanması ve idari kapasitenin geliştirilmesi, daha fazla ilerleme kaydedilmesi açısından kilit bir öneme sahiptir
https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/qanda_21_5282