Sürü Bağışıklığı
Bağışıklık Sistemi ve COVID-19
Eğer uzmanlar haklı ise ve en kötü senaryo artık ortadan kalkmış ise insanlar COVID-19 (SARS-2) tehdidinin giderek yok olacağını görmeyi ümit edebilirler. Bağışıklık sistemimiz bu tehditle nasıl başa çıkacağını öğrenecektir. Helen Branswell
Yazar: Spencer Bokat-Lindell, The New York Times, 24 Eylül 2020
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 26 Eylül 2020
İllüstrasyon: The New York Times, fotoğraflar Brittainy Newman/The New York Times, Mandel Ngan/Agence France-Presse ve Johannes Eisele/Agence France-Presse-Getty Images.
Birkaç gün önce arkadaşlarımdan birisi boğazındaki bir gıcıklanma nedeniyle dehşete kapıldı. Geçtiğimiz baharda hafif bir COVID-19 vakası geçirmişti ve kendisinde beş aydır semptomlardan hiçbir eser yoktu ve haberlerde yeniden enfeksiyon kapmayla ilgili hikâyeler yer almaktaydı. Acaba ikinci defa mı virüse yakalanmıştı ve yaşayacakları birincisi kadar kötü olacak mıydı?
Birleşik Devletlerde COVID-19 hastalığından ölenlerin sayısı 200,000’i geçmiş durumdadır ve en 6,7 milyon insanın durumu arkadaşımın durumuyla aynıdır; bu insanlar iyileşme süreci labirentinde, hastalığın onları nerede bıraktığından emin değildirler. Salgının ortaya çıkmasından sonra altı ay geçti ve bilim insanları bedenin kendisini nasıl koruduğunu öğrenebildiler mi ve hâlâ yanıtlanması gereken sorular nelerdir? Aşağıda uzmanların bu konularda söylediklerini okuyabilirsiniz.
Bağışıklık ne kadar sürer?
Bağışıklık sistemi bir çeşit bilinçlilik gibi hareket etmektedir. İnsan aklı gibi beden de tehditleri hafızasına kaydeder ve onları hatırlar. Bazı anılar diğerlerine göre daha uzun süre hatırda tutulurlar ve hepsi de sağlığa faydalı değildirler. Örneğin tek bir kızamık nöbeti kişiyi hayatı boyunca korurken, insan papilloma virüs[i] bulaşı ikincisine yakalanma olasılığını artırmaktadır.
Korona virüs geçtiğimiz Aralık ayında ortaya çıktığında, bilim insanları ardında ne tür bir etki bırakacağı konusunda emin değildiler. Fakat salgın uzadıkça daha net resim ortaya çıkmaya başlamıştır. Stat News haber sitesi bulaşıcı hastalıklar ve küresel sağlık muhabiri Helen Branswell’e göre uzmanlar yeniden enfeksiyon kapmaya karşı tam bir korumanın mümkün olmadığına inanmakta, fakat bunun yanı sıra bağışıklık sisteminin tam bir bellek kaybına uğramasının da olasılık dâhilinde olmadığını düşünmektedir.
Bayan Branswell kaleme aldığı bir makalesinde; ‘‘Eğer uzmanlar haklı ise ve en kötü senaryo artık ortadan kalkmış ise insanlar COVID-19 (SARS-2) tehdidinin giderek yok olacağını görmeyi ümit edebilirler. Bağışıklık sistemimiz bu tehditle nasıl başa çıkacağını öğrenecektir’’ ifadelerine yer vermektedir.
İnsan vücudundaki korona virüs antikorlarının[ii] birkaç ay içinde azaldığına yönelik haberlerin olduğu bir ortamda bu kulağa şaşırtıcı gelebilir. Ancak Yale Üniversitesinden iki immünoloji profesörü Akiko Iwasaki ve Ruslan Medzhitov’un The New York Times gazetesine açıkladıkları gibi; azalan antikor sayısı bağışıklık sisteminin korona virüse karşı başarısız olduğunun veya başarılı bir aşı geliştirilemeyeceğinin göstergesi değildir.
Bunun nedeni antikorların vücudun bağışıklık sisteminin sadece bir parçasını oluşturması ve zaman içinde enfeksiyon ortadan kalktığında sayılarının giderek düşmesinin normal olmasıdır. Uzun süreli bir korunma için insan vücudu, yıllarca, hatta onlarca yıl enfekte olan hücrelere saldırmak ve aynı patojen (hastalık yapıcı) geri döndüğünde yeni antikorlar üretmek için uykuda bekleyen hafıza hücrelerine de güvenmektedir. Ve korona virüs için yapılan bir dizi araştırma sonucuna göre de en azından şimdiye kadar korona virüse karşı uzun süreli bağışıklık, tam olması gerektiği gibi çalışmaktadır.
The New York Times muhabiri arkadaşım mikrobiyoloji ve immünoloji uzmanı Katherine J. Wu’nun yazdığına göre: “Araştırmacılar bu bağışıklık tepkilerinin ne kadar süreceğini tahmin edemeseler de birçok uzman, bugüne kadar elde edilen verilerin insan vücudunun bu en çalışkan hücrelerinin işlerini çok iyi yaptıklarının bir göstergesi olduğunu ve yeniden karşı karşıya kaldıklarında bedeni korona virüsten ilk vakaya oranla daha hızlı ve etkili bir şekilde koruyacaklarına inanmaktadır.’’
Fakat yine de küçük bir pürüz bulunmaktadır: Ağustos ayı sonunda 25 yaşında olan Nevada’lı bir adamda ikinci COVID-19 vakası gelişmiştir. Aslında bir insanın yeniden enfekte olması şaşırtıcı bir durum değildir, birkaç gün önce Hong Kong’dan bir adamın da yeniden enfeksiyona yakalandığı haberlerde yar almıştır. Fakat bazı bilim insanları; hiçbir belirti göstermeyen Hong Kong’daki hastanın aksine Nevada’lı hastanın ilkine nazaran çok daha kötü durumda olması nedeniyle endişelidir.
Yale Üniversitesinden immünoloji profesörü Iwasaki, Nature dergisine verdiği demeçte; Nevada vakasının onu mutlu etmediğini ve enfeksiyonun sürekli olarak daha ağır hastalıklara neden olacak şekilde geri dönmeyi sürdürmesinin aşı geliştirme çabalarını çok daha zorlaştıracağını ifade etmiştir.
Fakat birçok araştırmacı da bugüne kadar yaşanan gelişmelere bakarak sonuçlar çıkarmak için henüz çok erken olduğunu vurgulamaktadır. Harvard Üniversitesi T.H. Chan Halk Sağlığı Okulundan epidemiyoloji[iii] uzmanı Michael Mina, Stat News haber sitesine verdiği demeçte; ‘‘İnsanların çoğuna neler oluyor? Teyit edilmiş sadece birkaç yeniden enfeksiyon olayı ile sonuçlar çıkarmak imkânsızdır, nitekim arkadaşımın boğazındaki gıcıklanmanın nedeninin başka bir rahatsızlıktan kaynaklandığı ortaya çıkmıştır, fakat salgının başlangıcından bugüne kadar, yakında daha fazla teyit ve analiz edilebilecek yeni olası vakalar için yeterli bir süre geçmiş durumdadır. O zamana kadar beklemek zorundayız’’ ifadelerini kullanmıştır.
Çözülmeyen Bulmaca – Sürü Bağışıklığı
Peki, korona virüs enfeksiyonundan etkilenen insanlar uzun vadeli bir bağışıklık geliştiremiyorlar ise acaba aşı salgından korunmanın tek çözümü müdür? Büyük bir ihtimalle bu sorunun yanıtı hayırdır, fakat yanıt da oldukça karmaşıktır ve yıllardır sürmekte olan bir tartışma konusudur.
Epidemiyoloji uzmanları, sürü bağışıklık sisteminin işe yaraması için başlangıçta dünya nüfusunun %70’inin korona virüsten etkilenmesi gerektiğini öngörmüştür. Bu noktada virüs ortadan kaybolmayacak, fakat salgınlar büyük ölçüde ortadan kaybolacaktır. Virüsün topluma yayılmasına izin vererek doğal sürü bağışıklığına erişileceği düşüncesi bazı politikacılar ve âlimlerin aklına yatmış olsa da göreceli olarak çok az sayıda kamu sağlık uzmanı, virüsün toplumu harap ederek yayılmasına müsaade edilmesiyle doğal sürü bağışıklığına ulaşılacağı fikrinin çekiciliğine kapılmıştır.
Solda virüsü insanlara bulaştırdığı düşünülen pangolin hayvanı, sağda ise yarasa hayvanı
Sürmekte olan bu tartışmada genellikle unutulan ise aşılama ile doğal enfeksiyon dinamikleri arasındaki kritik farklılıkların anlaşılmasıdır. Sürü bağışıklığı son yıllarda ve özellikle aşı kampanyaları ile yaygınlaşmaya ve tutulmaya başlanan bir kavramdır. Oysa Yale Üniversitesinden kamu sağlığı profesörü Howard Forman’ın The Atlantic dergisine yaptığı açıklamada ifade ettiği gibi hiçbir hastalık için gerçek bir sürü bağışıklığı doğal yollardan kazanılmamıştır.
Iwasaki ve Medzhitov’un açıkladığı gibi bunun olası nedenlerinden bir tanesi aşıların bağışıklık sistemine nazaran çok daha ileri derecede bir koruma sağlayabilecek şekilde tasarlanabilir olmalarıdır.
Nüfus açısından duruma bakıldığında da Carl T. Bergstrom ve Natalie Dean tarafından The New York Times gazetesinde Mayıs ayında yayımlanan bir yazıda ifade edildiği gibi aşılama ve doğal yollardan kazanılan bağışıklık arasında çok keskin bir fark bulunmaktadır. Bir toplumda yeterli sayıda insan örneğin kızamık hastalığına karşı aşılandığında virüs hâlâ farklı yerlerde maruz kalan birisini etkileyebilir, fakat salgının kontrolden çıkması mümkün değildir.
Aksine, korona virüs gibi yeni bir patojen kontrolsüz olarak yayılmaya bırakıldığında, sürü bağışıklığı bulaşmanın yayılmayı durdurduğu değil, sadece yayılmanın yavaşlamaya başladığı noktaya ulaşıldığına delalet eder. Bergstrom ve Dean bu durumu; kontrolden çıkan ve hızla gitmekte olan bir trenin yokuşun başladığı bir yere geldiğinde aniden durmaması gibi hızla yayılmakta olan bir virüsün de sürü bağışıklığı kazanılır kazanmaz durmayacağı örneği ile açıklamaktadır. Epidemiyoloji uzmanları sürü bağışıklığının kazanılması sonrasında ortaya çıkan bu ilave enfeksiyonları ‘‘aşımlar’’ olarak adlandırmaktadır.
James Hamblin’in The Atlantic dergisinde sürü bağışıklığı için yazdığı gibi diğer bir önemli fark ise sürü bağışıklığı aşılama yoluyla kazanıldığında nispeten statik iken, aşılama yapılmadan kazanılan sürü bağışıklığında bunun doğru olmamasıdır. Sürü bağışıklığı eşiği virüsün temel çoğalma sayısına[i] bağlıdır. Temel çoğalma sayısı tek bir vakanın neden olduğu ortalama yeni enfeksiyon sayısıdır ve sürmekte olan bir salgında bu sayı zaman ve yere bağlı olarak yükselip alçalabilir.
Tıbbi Bilim Haberciliği dalında 2019 yılı Victor Cohn ödülünü kazanan çalışma arkadaşım Apoorva Mandavilli’nin açıkladığı gibi sürü bağışıklığı eşiği için yapılan ilk hesaplamalarda bütün insanların virüse karşı duyarlılığının aynı olduğu ve herkesin toplumdaki diğer insanlarla rastgele bir araya geldiği farz ve kabul edilmiştir. Fakat uzmanlar gerçek hayatta durumun böyle olmadığını anlatmaktadır.
Örneğin yaşlı insanların yaşadığı bir çevrede insanlar diğerleriyle çok az temas kurmalarına rağmen virüse maruz kaldıklarında hızla enfeksiyon kapabilirlerken, gençler virüsü düzinelerce insana bulaştırıp kendileri sağlıklı kalabilmektedir. Virüs, insanların birbirlerinden uzakta yaşadığı banliyöler ve kırsal alanlarda yavaş yayılırken kentlerde ve kalabalık meskenlerde ise süratle yayılmaktadır.
İSVEÇ Örneği – Direnç gücü yüksek olanların virüsü kolaylıkla yenebilecekleri ispatlanmış durumda. Korona virüse yakalanıp bu virüse karşı tam bir bulaşmazlık direncine kavuşan insanların sayısı her dört kişiden birine ulaşmış. Bu insanların sayısı ne kadar çok olursa, virüsün yayılma tehlikesi o oranda azalıyor.
Hamblin’in dediği gibi virüs, tetiklediği doğal bağışıklığın büyüklüğü ve süresi dâhil göreceli olarak değişmez özelliklere sahip olabilir, fakat sürülerin örneğin yaş dağılımı ve davranışları gibi kendi bağışıklık eşiklerini de etkileyen değişkenleri bulunmaktadır. İstatiksel modellemeler bu dinamikleri hesaba katmaya başladıktan sonra sürü bağışıklığına yönelik tahminler düşmüştür. Birçok araştırmacı rakamın %50 oranına yakın olduğuna inanmaktadır. Anthony Fauci’nin kanıtladığı gibi bir uç değer de olsa, bazıları bu rakamın %20 olduğunu dahi ileri sürmüştür.
Brezilya’nın Manaus kentinde patlayan ve bu yaz aylarında aniden yok olan yıkıcı bir salgın hakkında yapılan çalışma, sürü bağışıklığının kazanıldığı izlenimini uyandırmaktadır. Manaus kentinde yaşayan halkın %66’sının enfeksiyondan etkilendiği tahmin edilmektedir.
Fakat bu çalışma doğru olsa dahi henüz ayrıntılı olarak neden-sonuç ilişkileri analiz edilmemiştir ve çalışmada elde edilen bulguları başka toplumlara uyarlamak mantıklı olmayabilir. Manaus kentinde yaşayan insan sürüsü ne de olsa Birleşik Devletler insan sürüsü değildir (Manaus kenti sakinleri en azından Birleşik Devletler toplumundan çok daha gençtir).
Hamblin; doğal sürü bağışıklığının, salgın anlayışı konusunda kafamızı karıştıran hareketli bir hedef olabileceğini, fakat bu özelliğinin doğal sürü bağışıklığının kötü bir şey olduğu anlamına gelmediğini ifade etmektedir. Doğal sürü bağışıklığı, insanları evlerine kapatmak yerine daha az acıya neden olacak, ancak yine de bir aşı bulunana ve yaygın güvensizlik ortadan kalkana kadar, salgının yayılma riskini önemli ölçüde azaltabilecek yeniden yapılandırma becerilerine sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. New York kenti, Almanya ve Sahra Altı Afrika’nın büyük bir kesimi sürü bağışıklığına örnek gösterilebilir.
Hamblin, Birleşik Devletlerin; ülkenin insanlarının sağlığına özen gösterebilecek ve sürü bağışıklığı için istediği yeri seçecek güce sahip olduğunu ifade etmekte ve bütün bunların; bireysel seçimler ve kolektif eylemler yoluyla, yeni yaşam biçimleri yeniden tasarlanarak, devlet desteği ve güçlü bir liderlik ile başarılabileceğinin altını çizmektedir.
Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir, orijinal metne aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz. <
Opinion | What Have We Learned About Coronavirus Immunity?
Antibodies are only part of the picture. This article is part of the Debatable newsletter. You can sign up here to receive it on Tuesdays and Thursdays. A few days ago, a friend of mine became terrified of a tickle in his throat.
[i] Bir enfeksiyon hastalığının bir toplumda insandan insana yayılma potansiyeli, çoğalma hızı (reproductive rate) olarak bilinir. Çoğalma hızının temel belirleyenleri şunlardır: 1. Enfekte kişi ile duyarlı kişi arasında enfeksiyonun geçiş olasılığı 2. Toplumdaki temas sıklığı 3. Enfekte kişinin bulaştırıcı (enfeksiyöz) kalma süresi 4. Toplumda bağışık olanların oranı Temel çoğalma sayısı R0, enfeksiyöz bir topluma girdiğinde, enfekte olgunun tüm enfeksiyöz döneminde ortalama olarak enfekte ettiği insan sayısı olarak tanımlanır. Eğer R0 1 ise, salgın beklenmelidir. Koç Üniversitesi Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanı Dr. Önder Ergönül’ün, ‘‘Enfeksiyon Hastaları Epidemiyolojisi’’ başlıklı makalesinden alıntıdır.
[i] “Human Papilloma Virüs” daha çok hem erkek hem de kadın genital bölgede ve bu bölge mukozalarında enfeksiyon yapan ve kondilom (condyloma acuminatum) adı verilen siğil şeklinde kitlelerin oluşumuna neden olan bir çeşit virüstür. HPV bir kez vücuda girdiğinde hücreler içine yerleşir ve dönemsel olarak tekrarlayan enfeksiyonlara yol açar. HPV virüsü ve buna bağlı genital siğil enfeksiyonu cinsel yolla bulaşan hastalıklar gurubuna yer almasına rağmen çok nadiren de olsa cinsel ilişki dışında da bulaşabildiği bilinmektedir. Medical park
[ii] Bağışan ya da antikor, çok hücreli hayvansal organizmaların bağışıklık sistemi tarafından kendi organizmalarına ait olmayan organik yapılara karşı geliştirilen glikoproteinin yapısındaki moleküllerdir. Vikipedi
[iii] Epidemiyoloji, hastalıkları ve belirleyenlerini araştıran bir bilim dalıdır. Epidemiyoloji, insanları hasta olanlar ve olmayanlar, cinsiyet, yaş grupları, yerleşim, meslek, eğitim gibi çeşitli özelliklerine göre gruplandırmak yoluyla analizler üreten bir disiplindir. İyi bir klinik yaklaşım, orman içindeki ağaçları ayrıntılarıyla tanımaksa, epidemiyoloji ağaçları ihmal etmeden ormanın tümünü görmeyi hedefler. Koç Üniversitesi Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanı Dr. Önder Ergönül’ün, ‘‘Enfeksiyon Hastaları Epidemiyolojisi’’ başlıklı makalesinden alıntıdır.
[iv] Bir enfeksiyon hastalığının bir toplumda insandan insana yayılma potansiyeli, çoğalma hızı (reproductive rate) olarak bilinir. Çoğalma hızının temel belirleyenleri şunlardır: 1. Enfekte kişi ile duyarlı kişi arasında enfeksiyonun geçiş olasılığı 2. Toplumdaki temas sıklığı 3. Enfekte kişinin bulaştırıcı (enfeksiyöz) kalma süresi 4. Toplumda bağışık olanların oranı Temel çoğalma sayısı R0, enfeksiyöz bir topluma girdiğinde, enfekte olgunun tüm enfeksiyöz döneminde ortalama olarak enfekte ettiği insan sayısı olarak tanımlanır. Eğer R0 1 ise, salgın beklenmelidir. Koç Üniversitesi Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanı Dr. Önder Ergönül’ün, ‘‘Enfeksiyon Hastaları Epidemiyolojisi’’ başlıklı makalesinden alıntıdır.