Askerlerimizin yolu açık olsun. Mehmetçiğimizin ayağına taş değmesin.
Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 09 Ekim 2019
ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 06 Ekim 2019 tarihinde yaptıkları telefon görüşmesinden sonra Trump, Amerikan askerlerini Suriye’den çekeceğini açıkladı. Bu açıklamasıyla birlikte Türkiye’nin bölgeye yapacağı Barış Pınarı operasyonu kamuoyunun gündemine oturdu.
Şu an herkesin kafası çok karışık. Zihinlerde; “Acaba Suriye’de yeni bir tuzağı mı çekiliyoruz? Ortadoğu bataklığına mı saplanacağız?” gibisinden sorular uçuşuyor. Bulanık zihinleri aydınlatalım.
Beklenmedik bu karar Amerikan derin devleti içerisinde de bomba etkisi yarattı. Birçok etkili ve yetkili siyasetçi, Trump’ın kararının yanlış olduğu yönünde açılama yaptı. Türkiye’yi de tehdit etmekten geri durmadılar. Amaçları hem Trump hem de Türkiye üzerinde caydırıcı yönde baskı kurmaktı.
Örneğin, Obama yönetiminin dışişleri bakanı Hillary Clinton, attığı Twitter mesajında; “Açık olalım: Başkan, sadık müttefiklerimiz ve Amerika’nın kendi çıkarlarına rağmen Türkiye ve Rusya’nın otoriter liderleriyle saf tuttu. Kararı hem Kürtlere hem de görev yeminine yönelik mide bulandırıcı bir ihanettir” dedi[i].
Washington’da Clinton ve onun gibi düşünenler niçin çok bağırıyor? Sebebini anlamak lazım. Birilerinin sesi bu kadar çok çıktığına göre kaybedecekleri çok önemli şeyler olmalı!
Batılı merkez medyanın neredeyse tamamı, Suriyeli Kürtlerin arkasında. IŞİD’e karşı yürütülen savaşta en büyük müttefikleri PYD/YPG imiş! Bu sadık müttefiki Trump yüzüstü bırakmış! Türkiye’nin operasyonu, bölgedeki Kürtlerin geleceğini tehlikeye atıyormuş!
İslami Devlet Terör Örgütü Savaşçıları. Kaynak: MintPress News Desk
Hillary Clinton ve onunla aynı istikamette düşünen Avrupa ekolünün derdi başka. Bu ekibin Kürtleri falan düşündüğü yok. Bu küresel çetenin en büyük korkusu IŞİD. Zannetmeyin ki IŞİD yeniden canlanacak diye korkuyorlar, IŞİD’in bitecek olması onları çıldırtıyor.
Şaşırdınız değil mi? Hiç şaşırmayın. Hikâyeyi okuyunca siz de gerçekleri kolayca görebileceksiniz. Biraz sabır.
Müslümanları, Müslüman Ülkelere Karşı Silah Olarak Kullanma Mekanizması Nasıl Kuruldu?
Yıl 1979, Afganistan’daki komünist hükümetin çağrısıyla Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etti. ABD Başkanı Jimmy Carter’in ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Kazimierz Brzezinski’nin planı, Sovyetleri Afganistan’da din eksenli bir vekâlet savaşına sokmaktı. Mücahitler Sovyetlere karşı “Cihat” ilan etti. Aslına bakarsanız cihadı ilan eden Mücahitler değil ABD tarafıydı.
Bu cihat çağırısı sayesinde, dünyanın dört bir tarafından bölgeye akın eden gönüllü Müslüman savaşçılar, kurulan medreselerde, “Anglo-Amerikan Cihat doktrini”yle yetiştirilip, Sovyetlerin üzerine salındı. Sonuç itibariyle Sovyetler Birliği yenilgiye uğratılarak Afganistan’dan çekilmek zorunda bırakıldı, arkasından da Birlik dağıldı. Plan başarılı olmuştu.
Başkan Jimmy Carter’in Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski ‘‘oğlu’’ Osama Bin Laden’i, 1981 yılında, Pakistan Ordusuyla eğitim yaptığı esnada ziyaret ederken. Bu fotoğraf New York Village Voice’den taranmıştır. Foto: Sygma/Corbis Agency, Paris.
Bu arada Brzezinski, bu stratejisiyle dünyanın dört bir yanından gelmiş on binlerce cihatçı savaşçı yaratmıştı. Bu savaşçılar, Afganistan’da işleri bitince Müslümanların en çok probleminin olduğu İsrail’e gidip Filistinli kardeşleriyle birlikte Siyonistlere karşı savaşmayı planlıyordu. Bu düşüncedeki liderlerin hepsi öldürüldü, örgütte komuta değişikliğine gidilerek bu cihatçı savaşçılar önce 1992 yılında Bosna’ya, sonra 1994 yılında Çeçenistan’a savaşmaya gönderildiler. Takip eden yıllarda bu mekanizma Batılı istihbarat örgütleri kontrolünde, Usame bin Ladin liderliğinde, el-Kaide terör örgütüne dönüştürüldü.
Brzezinski’ye, Sovyetleri Afganistan’dan atmak için cihatçı bir politik İslam yarattınız, şimdi bu hareket bize karşı yönelip başımıza bela olmaz mı diye sorduklarında Brzezinski; “hiç önemli değil, onlar ancak parasını ödediğimiz müddetçe aktif olabilirler, gidecek ülkeleri yok, biz parayı kesince dağılacaklardır” diye cevap vermişti[ii].
Kahire’de Tahrir Meydanı Başkan Mubarak’ı devirmek isteyen göstericilerin merkezi olmuştur. Foto: MOHAMED OMAR/EPA
Gerçekten de bu cihatçı savaşçıların Batılı istihbarat örgütlerinin desteği olmadan operasyon yapma kabiliyetleri sıfırdır. Batılı istihbarat örgütlerinin kontrolü dışında ne para bulabilirler ne de silah. Bu toplama birliklerin operasyon yapacak bilgi birikimleri de yoktur. Perde arkasında lider kadroya akıl verenler ve hatta lider kadroların bir kısmı doğrudan Batılı istihbarat örgütlerinin ajanıdır. İşin en ilginç yanı, bu cihatçı savaşçılar, Batılı istihbarat örgütlerinin onayı olmayan hiçbir ülkede operasyon yapamazlar. Bu aptal savaşçıların asli savaş alanı sadece ve sadece Müslüman ülkelerdir. Müslüman ülkeler dışında, dünya kamuoyunda algı yaratmak maksadıyla istihbarat desteğiyle yapılan birkaç sansasyonel terör eylemi dışında Batılı bir ülkede operasyon yapamazlar. Cihatçı Siyasal İslam, Müslüman ülkeleri istikrarsızlaştırmak için Anglo-Amerikan istihbaratı tarafından Vahabi-İhvan ekseninde üretilmiş, şu an İsrail tarafından kullanılan güdümlü bir silahtır. Çok derin olan bu projeyi bir başka makaleye bırakarak konumuza tekrar geri dönelim.
Barack Obama, 2009 yılında başkan olunca Washington, bir önceki Başkan George W. Bush’un küresel hâkimiyet savaşlarında Amerikan askerini doğrudan kullanma stratejisini terk etti. Obama’nın tercihi, “maşa kullanma” olarak tarif edebileceğimiz “Leading from behind” stratejisiydi. Yani operasyonlarda doğrudan Amerikan askerleri değil vekâlet savaşçıları kullanılacaktı. İşte “Arap Baharı” bu stratejinin bir ürünü olarak doğdu.
Kaynak: Foreign Policy
İç savaşı tetikleyen çatışmalar önce Şubat 2011’de Libya’da bir ay sonra da Suriye’de patlak verdi. Bu arada aynı yıl Mayıs ayında Usame bin Ladin öldürülerek veya ortadan kaybedilerek el-Kaide’nin komuta kademesinde bir değişikliğe gidildi. Takip eden yıllarda Libya ve Suriye’ye dünyanın dört bir yanından cihatçı savaşçılar yağmaya başladı. Bu salaklar, “Allah adına, cihat yolunda şehadete ulaşmak için savaşıyorlardı”. Emperyalizmin kılıcı olarak Müslüman kardeşlerini kestiklerinin hiç farkına varamadılar.
Bu esnada bizimkiler ne yaptı dersiniz? Bizimkiler, FETÖ’cü olmayan, az sayıdaki kurmay subayı tasfiye etmekle meşgul oldukları için tuzağı göremeyip kandırıldılar!!! Sınırlarımızı ardına kadar açıp, Amerika ve İsrail’in gönderdiği yabancı cihatçı savaşçıları Suriye’ye doldurdular. Gerisi malum.
Foto: Beyaz Ev / Facebook
Derin Amerika ve İsrail, bu cihatçı savaşçıları Suriye’yi parçalamak için kullandı. IŞİD’in Suriye’deki asli görevi harita çizmekti. Önce IŞİD, Arapların çoğunluk, Kürtlerin azınlıkta olduğu bir kasabaya saldırıp kontrolü ele geçiriyordu. Arkasından çektiği katliam görüntülerini CNN-BBC gibi bildik küresel medya ağlarına servis edip bütün dünyaya seyrettiriyordu. Bu sayede infiale kapılan dünya kamuoyu, ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin yaptığı operasyonları çılgınca alkışladı. Amerikan uçakları, IŞİD ile mücadele görüntüsü altında şehir ve kasabaları bombalayarak Suriye’nin elektrik, su ve akaryakıt altyapısını yok ediyor, şehirleri yaşanmaz hale getirerek halkı göçe zorluyordu. Yerel halk şehir ve kasabalarını terk ettikçe, boşalan yerleri PYD/YPG işgal ediyor, kaçmayan yerli halkın da evlerini yakarak demografik yapı değişikliği operasyonunu neticelendirip, ele geçirdiği bölgeleri ilan ettiği kantonlara dâhil ediyordu. Türkiye, sığınmacılara kapılarını açarak bu operasyona hizmet etti.
Ünlü bir köşe yazarımız, “Amerikan askeri Irak’ta resmi olarak bulunuyor ve dinci teröre karşı askerini korumak için Suriye’de operasyonlar yapıyor” demiş. Bu tespite gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Amerikan askerinin Suriye’deki varlık sebebi sadece PYD/YPG’yi korumak değildir. Belki de en büyük amacı, bölgede IŞİD’in yaşamaya devam etmesini sağlamaktır. IŞİD, Suriye’de sekiz sene nasıl savaştı? Hâlâ nasıl savaşabiliyor?
Silahı, mühimmatı, parayı kim verdi? Kim vermeye devam ediyor? Sahada irtibat unsurları olmadan bu çarkın dönmesi kolay olmaz.
Son dönemde ABD-Türkiye ilişkilerindeki gerginliğin fotoğrafı; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özel görüşme sonrası ABD Başkanı Donald Trump ile basın toplantısı öncesinde.
Trump, Erdoğan ile telefon görüşmesinden sonra Suriye’den askerlerini çekeceğini açıkladı. Konuyla ilgili Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada da “Türkiye’nin bundan böyle ABD’nin Suriye’de yakaladığı IŞİD savaşçılarından da sorumlu olacağını” belirten ifadeler vardı. Şimdi zurnanın zırt dediği yere geliyoruz. Anlaşılan Washington, cihatçı savaşçıları kullanma konseptinde bir değişikliğe gidiyor.
Hatırlanacağı üzere Trump, başkanlık seçimlerinde Obama ve Hillary’ye yönelik sert eleştirilerde bulunarak, “terör örgütü IŞİD’in Obama tarafından kurulduğunu ve hilekâr Hillary’nin de örgütün yardımcı kurucusu olduğunu” söylemişti[iii]. Jullian Assange de Wikileaks belgelerine dayanarak IŞİD’in büyük oranda “Clinton Vakfı”na aktarılan (Suudi Arabistan ve Katar’ın sağladığı) maddi kaynaklar ile kurulduğunu iddia etmişti[iv]. Şimdi anladınız mı Hillary’nin neden bas bas bağırdığını. Kadıncağız evladını kaybetmek üzere.
Bu bilgilerden sonra şimdi can alıcı noktaya geliyoruz. Cihatçı savaşçı tehlikesi bitmiş değil. IŞİD, kuluçkaya yatmış büyüyor, büyütülüyor. Peki nerede? Tabi ki Suriye’de. Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG’nin kontrolündeki birçok kampta ve hapishanede IŞİD’ci savaşçıların aileleriyle birlikte tutsak olarak muhafaza edildiğini biliyoruz. Bu kamplardaki toplam insan sayısının 70 bin civarında olduğu söyleniyor[v].
Bu kamplar ne işe yarıyor dersiniz?
ABD Askeri Polis muhafızları ve Camp X-Ray’de muhafaza edilen Guantanamo Körfezi tutukluları. Foto: Petty Officer 1st class Shane T. McCoy/U.S. Navy/Getty Images
Guantanamo hapishanesi (kampı) ne işe yaradıysa aynı vazifeyi görmesi için kullanılıyor. PYD/YPG’li Kürtlerin kontrolü ve baskısı altındaki bu kamplarda, cihat eğitimi verilmeye devam ediliyor. Bu kamplarda gençler ve çocuklar için okul yok. Genç beyinler, özel eğitimli “cihat öğretmenlerinin” eline teslim edilmiş durumda. Baskı altında nefret duygularıyla büyüyen gençler, ajanların özel eğitimi sayesinde geleceğin cihatçı savaşçıları, intihar bombacıları olacak şekilde yetiştiriliyorlar. Önümüzdeki yıllarda bu cihatçı savaşçıların yeni hedefi hangi Müslüman ülke olacak dersiniz? Sakın yeni hedef Türkiye olmasın? Burnumuzun dibinde Hillary ve ekibi yeni bir Peşaver yaratma peşinde. Buna izin veremeyiz. Türkiye için Suriye’deki en büyük tehdit PYD/YPG/PKK falan değildir. En büyük tehdit IŞİD’tir. Cihatçı savaşçılardır. Bu ekibin Suriye ile bağlantılı olarak Türkiye’de açmaya başladıkları medrese ve tarikat yuvalarıdır.
Bu manada Türkiye’nin Suriye’ye bir operasyon yaparak durumu kontrol altına almaktan başka çaresi yoktur. Medyada görüyoruz, IŞİD’in hamileri Türkiye’yi tehdit ediyor; “Suriye’ye girersek ekonomimizi mahvedeceklermiş, bizi NATO’dan çıkartacaklarmış” falan. Korkunun ecele faydası yok. Hırsız silahı çekmiş ya paranı ya canını diyor. Hangisini tercih edeceğiz? Herhalde canımızdan olmaktansa paramızı veririz. Ekonomik olarak zor durumda kalabiliriz ancak Türkiye’nin bekası açısından Barış Pınarı operasyonunu yapmak zorundayız.
Ekonomik imha uzmanı Birleşik Devletler Başkanı Donald Trump. Kaynak: Kevin Lamarque/Reuters
Hiç şüpheniz olmasın Hillary ve İsrail, Suriye’de IŞİD’i üzerimize sürerek bizi bataklığa sokmaya çalışacaktır. Bu tehlike önemli değildir. Böylesine bir hamle, içimizdeki aptal cihatçıları tetikleyerek erken doğumla deşifre olmalarını sağlayacak, böylece Türkiye bir anlamda cihatçı teröre karşı bağışıklık kazanmış olacaktır. Risk almadan başarı sağlanamaz.
Barış Pınarı operasyonun hedefi, bütün dünyaya IŞİD’i bitirmek olarak açıklanmalıdır. Hedefimiz IŞİD olunca Batılı sözde müttefiklerimiz pek ses çıkaramayacaktır. Bu sayede Rusya Federasyonu’nun da İran’ın da desteği alabiliriz. RF’nin Suriye’ye geliş amaçlarından bir tanesi de gelecekte topraklarından kendisine karşı operasyon yapacak bu cihatçı savaşçıları sınırları dışında, Suriye’de ördürmekti. RF, İdlib bölgesinde 20 bin IŞİD militanını yok etmek istiyor. Müşterek harekâtımız Suriye’de IŞİD’i bitirecektir. Hiç şüpheniz olmasın bu durumdan Esad rejimi de memnun olacaktır. İşte bu yüzden Hillary, Trump’ı “Türkiye ve Rusya’nın otoriter liderleriyle saf tutmakla” suçluyor.
Ankara’nın Barış Pınarı operasyonun asıl hedeflerinden birisi de Türkiye’ye göç etmiş sığınmacıları bölgeye yerleştirmektir. Türkiye’ye gelen sığınmacıların önemli bir kısmı, yukarıda açıkladığımız üzere, Obama ve Hillary’nin Suriye’nin kuzeyinde demografik yapıyı değiştirme operasyonu sebebiyle bu bölgeden Türkiye’ye göçe mecbur edilen halktır. Dolayısıyla güvenli bölge oluşturulduğunda sığınmacılar, geldikleri yere, Suriye’nin kuzeyine, yani kendi evlerine kolayca dönebilecektir. Operasyonun bu hedefine ulaşmasının en önemli şartı, yabancı cihatçı savaşçıların derhal bölgeden uzaklaştırılmasıdır. Suriye’de Sünni Müslümanlar çoğunlukta olmasına rağmen dışarıdan kışkırtılan paylaşım kavgasında hiçbir şey alamadılar. Bunun sebebi, ülke topraklarına yurt dışından gelen cihatçı savaşçılar ve onların içine sızmış ajanlardır. Haklı bir mücadele, terörize edilerek rayından çıkartılmış ve Suriye’yi parçalamak için kullanılmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bölgeye girdiğinde PYD/YPG’nin elinde tuttuğu kampları derhal denetimine almalı ve Suriyeli olmayan yabancı savaşçıları yerli halktan ayırmalıdır. Bu yabancıların içinde özellikle Batılı ülkelerden gelenlerin bir kısmı muhtemel ki yabancı istihbarat elemanıdır. Bu ekibin hakkında gerekli işlem yapılmalıdır. Daha sonra yabancı savaşçılar, geldikleri ülkeye en kısa sürede geri gönderilmelidir. TSK, kampları kontrol ederken, Arapça bilen din adamlarından da faydalanarak, insanları teskin etmeye ve Anglo-Amerikan cihat fikrinden uzaklaştırmaya çalışmalıdır.
Bütün bunları yaparken PYD/YPG ile de çatışmaya gerek yoktur. Huzur ve güven sağlandığında bölgenin değiştirilen demografik yapısı yavaş yavaş eski haline dönmeye başlayacaktır. İngiliz Financial Times gazetesinin dış haberler editörü David Gardner’in “Suriye’nin demografik yapısı dramatik bir şekilde değişecek; ABD, Ortadoğu’da Rusya, İran ve Türkiye’ye alan açıyor” diye feryat etmesi bu yüzdendir.
Foto: Burak Kaya / Getty Images
Bölgenin demografik yapısı düzeldiğinde, Batının havucuna kanan ayrılıkçı Kürt liderleri de 1-1,5 milyon Kürt nüfusu ile bölgede bir Kürt devleti kuramayacaklarının farkına varacaklardır. Böylece:
1) Kürtlerin istikrarsızlık operasyonlarının bir silahı olarak ölüme gönderilmelerinin önüne geçilecek,
2) Siyonist koridor kesilerek bölgeden Batıya yönelecek enerji hatları Türkiye üzerinden geçmeye mahkûm olacak,
3) Cihatçı savaşçıların Müslüman ülkelerde İsrail’in özel kuvvetleri olarak operasyon yapmasına izin veren mekanizma deşifre edilip ortadan kaldırılacak,
4) En önemlisi, Türkiye için gelecekte en büyük tehlikeyi yaratacak Suriye’nin Kuzeyinde yeni bir Peşaver oluşmasının önüne geçilecektir.
Askerlerimizin yolu açık olsun. Mehmetçiğimizin ayağına taş değmesin.
Tüm kalbimizle, dualarımızla, her şeyimizle onların yanındayız.
Gazanız mübarek olsun.
[i] https://veryansintv.com/hillary-clintonun-turkiyeyi-hedef-alan-ihanet-tweetini-begendi/
[ii] https://www.youtube.com/watch?v=tUwC63uo42Q (Prof. Gilles Kepel)
[iii] https://www.sabah.com.tr/dunya/2016/08/12/trump-daesi-obama-kurdu
[iv] http://www.ekrangazetesi.com/haber/8490/clinton-suudun-parasiyla-isidi-kurdu-iddiasi.html
[v] Syrian prison camps fueling Daesh’s resurgence, Chris Doyle, Arab News, October 8, 2019