savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,4954
EURO
36,2629
ALTIN
2.962,32
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
17°C
Ankara
17°C
Hafif Yağmurlu
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C
Cumartesi Karla Karışık Yağmurlu
1°C
Pazar Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Pazartesi Karla Karışık Yağmurlu
2°C

Enver Paşa’dan Enver Altaylı’ya stratejik ortaklığın hazin öyküsü – 6

Enver Paşa’dan Enver Altaylı’ya stratejik ortaklığın hazin öyküsü – 6

Yabancının parasıyla kazanılan hiçbir savaş yoktur. Bugün Türkiye, saniyede 670 dolar borç faizi ödüyor. Satmadığımız kıymetli bir malımız kalmadı. Varlık Fonundaki en son değerlerimizi ipoteğe verdik, yakında onlar da elden çıkar.

Enver Paşa’dan Enver Altaylı’ya stratejik ortaklığın hazin öyküsü – 6

Enver Paşa’dan Enver Altaylı’ya stratejik ortaklığın hazin öyküsü – 6

 

Yazan: Osman Başıbüyük, Sun Savunma Haber

 

VATANSIZ KALAN BİNDİĞİ KAYIĞIN KÜREĞİNİ ÇEKMEYE DEVAM EDER


Geçtiğimiz 5 bölümde Almanlarla stratejik ortak olan Osmanlı’nın müttefiki tarafından nasıl istismar edildiğini anlattık. Bakalım savaş bittikten sonra ne olmuş?


Savaşın yenilgiyle sonuçlanması üzerine, 8 Ekim 1918 günü Talat Paşa Hükümeti istifa etti. İstanbul’da İttihatçı liderlerin “Galata Köprüsü üzerindeki sokak feneri direklerine asılacakları” söylentileri alıp başını yürümüştü. Gerçekten de savaş kaybeden komutanlar yargılanır. Bu dünyanın her yerinde üç aşağı beş yukarı böyledir. Eski dönemlerde Osmanlı’da durum biraz daha sertti. Mesela Viyana Kuşatması’nı (1683) kaybeden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tüm Avrupa’ya karşı savaşmış ama başarılı olamamıştı. Yenilgide doğrudan Paşa’nın bir suçu yoktu ama Osmanlı, Paşa’nın kafasını Belgrat’ta kestirdi, gövdesi Belgrat’a gömüldü; başı Edirne Sarayına getirilip halka teşhir edildi. İngilizlerin 13 Kasım’da İstanbul’u işgal edeceği haberi alınmıştı. İttihatçılar yargılansaydı tarihimizle ilgili birçok şey açığa çıkacaktı. Almanlar hemencecik genelkurmay arşivini kaçırdıkları gibi 9 üst düzey İttihatçıyı da 1 Kasım 1918 günü kaçırdılar.


Talat, Enver ve Cemal paşaların kaçırılma sorumluluğunu bizzat üstlenen Deniz Kurmay Yüzbaşı Hermann Baltzer, bakın anılarında ne diyor:
1 Kasım 1918’de, İstanbul’da Alman Akdeniz Filosu Karargahı’nda Türkiye’nin 1914 yılında bizim yanımızda savaşa girmesini borçlu olduğumuz, eski bakanlara nasıl bir yardımda bulunabileceğimiz konuşuldu. Bunun üzerine karargâhın en genç kurmay subayı olarak ben paşaların kaçırılması planını gerçekleştirmeye aday oldum.”[87]
Dikkat edin! Almanlar, Türkiye’nin kendi yanlarında savaşa girmesini borçlu oldukları adamları kaçırmışlar!


Sivastopol’a 3 Kasım’da ulaşan paşalar bir daha İstanbul’u göremedi. Talat ve Cemal Paşalar doğrudan Almanya’ya gitti, Enver Paşa bir süre bölgede oyalandıktan sonra o da Berlin’e geçti.


Savaş sona ermiş, Almanlar yenilmişti. Fakat Almanlar bizim gibi işgale uğramadılar. Ulusal çıkarları uğruna savaş bittikten sonra da mücadeleye devam ettiler. Rusya’da Bolşevikler iktidara gelmiş, komünizm güç toplamaya başlamıştı. Almanya hem komünizmden tehdit algıladığı hem de Orta Asya ve Kafkasların madden ve enerji kaynaklarında gözü olduğu için bir gün bile Rusya üzerindeki emellerine ara vermedi.


Lenin döneminde Rusya’da halklar için büyük bir özgürlük vardı. Her tarafta kongreler düzenleniyordu. Bizim İttihatçı paşaların bölgeye gidip kaldıkları yerden Büyük Türkistan projesine devam etmeleri gerekiyordu. Karayoluyla ulaşım sıkıntılı olduğu için Almanlar, Enver Paşa’yı 5 defa uçakla Moskova’ya göndermeye çalıştı. 5 denemede başarısız oldu. Birinde uçak yolunu şaşırarak Letonya topraklarına inmiş, Enver Paşa, kimliği açığa çıkınca tutuklanmıştı. Almanlar paşayı hapishaneden uçakla kaçırarak Berlin’e geri getirdi. Bir başka seferde Enver Paşa, Musevi komünisti “Bay Atman” kimliği ile yolculuk ederken uçak Estonya üzerinde düştü. Paşa kurtuldu fakat yine hapse atılmıştı. Almanlar diplomatik kanalla Paşa’yı yine kurtarmayı başardılar. Paşa önemliydi onlara lazımdı. Bütün bu teşebbüslerde Enver Paşa’ya doğrudan yardım eden şahıs kimdi dersiniz? General Hans von Seeckt, hani şu bizim 1. Paylaşım Savaşı esnasındaki 2’nci Genelkurmay Başkanımız. Bakın Almanlar bizi ne kadar çok seviyor! Almanların sevgisinin sebebi başkaydı. Lenin ve Enver Paşa’nın Almanlar tarafından Rusya’ya gönderilmesinde bir paralellik vardır. Almanlar her iki lideri de Rusya’daki milletler meselesini alevlendirmek maksadıyla kullanmak istemiştir.


Almanların Enver Paşa’yı Moskova’ya gönderirken niyetleri çok açıktı: Türk ve Müslümanlar üzerinden Bolşevikleri parçalamak. Peki, Bolşevikler Paşa’yı niçin kabul etti dersiniz? Bolşevikler de Enver Paşa’yı kullanmak istiyordu. Paşa’nın 1. Paylaşım Savaşı sırasında Osmanlı Devleti Harbiye Nazırı’yken, Pan-İslam ve Pan-Turan siyaseti yürüttüğünü ve bu yüzden İslam âlemi üzerinde bir ağırlığı olduğunu biliyorlardı. Eğer Paşa’yı kazanabilselerdi onun gücünden faydalanarak önce kendi topraklarındaki Müslümanlarının birliğini sağlayacaklar sonra Paşa ve arkadaşlarının gücünden yararlanarak İngiliz hakimiyetindeki Müslümanlara istiklâl ve hürriyet vadederek hem Orta Asya’da hem de Hindistan’da İngiliz emperyalizmi ile mücadele edip komünizmi yayacaklardı. Özetle Ruslar, Enver Paşa’yı sadece kendi politikalarına uygun şekilde İngilizlere karşı bir koz olarak kullandılar. [88]


Diğer yandan Enver Paşa, Azerbaycan, Dağıstan, Başkırgızistan, Kazakistan Türkmenistan ve Türkistan’dan bölgelerinden toplayacağı askerlerden oluşan süvari ordusunun komutanı olarak Anadolu’ya geçip Yunanlılara karşı savaşmayı planlıyordu. Bu amaç paralelinde Ruslar, Anadolu’daki Mustafa Kemal direnişi kırılırsa, Enver Paşa’yı, Anadolu’ya gönderecekler ve İngilizleri, Rus topraklarından uzak tutmak için Anadolu’daki savaşı devam ettireceklerdi. Mustafa Kemal Sakarya Savaşı’nı kaybetseydi Lenin, Enver Paşa’yı Anadolu’ya yollayacaktı.[89] Bununla birlikte Enver Paşa, Bolşevikler’in elinde Mustafa Kemal’e karşı kullanılabilecek bir koz ve dolayısıyla baskı aracıydı. Enver Paşa, Anadolu’ya geçip Mustafa Kemal’in başlattığı direniş hareketinin başına geçmeyi planlıyordu. Ama onun planlarının hiçbir önemi yoktu. Kayığına bindiği adamların küreğini çekmekten başka bir şey yapamazdı. Enver Paşa’nın halefleri Ruzi Nazar ve Enver Altaylı da aynı hataları tekrar edecektir. Unutmayın, önemli olan başkasının kayığına binmemektir!


Enver Paşa Bolşeviklerin teşvikiyle 1 – 8 Eylül 1920 tarihleri arasında Bakü’de düzenlenen Doğu Halkları Kurultayı’na katıldı. Kurultaya kadar geçen sürede Bolşevikler güçlenmiş, Rusya halklarının çoğunlukla güvenini ve kontrolünü sağlamıştı. Kurultay’dan Ankara hükûmeti önderliğindeki kurtuluş hareketini destekleme kararı çıktı.


Diğer yandan Enver Paşa’nın arkasındaki gizli güç, zenginden alınıp yoksula verilmesine, fakir köylüye toprak dağıtılmasına, üretim araçlarının kamulaştırılmasına, dış ticarette devlet tekeli uygulanmasına, ülkenin iç ve dış borç antlaşmalarının iptali gibi düşüncelere kökten karşıydı. Buna karşılık Bolşevikler; “Birileri dünyanın her türlü zevkini tadarken birileri soğukta, sokakta aç karnına ölmemeliler” diyordu.


Sonuçta Enver Paşa’nın arkasındaki gizli güç, onu son görevine, ölüme gönderdi. 1917 yılında Orta Asya’da Bolşevik yönetimine karşı başlayıp 1931’e kadar aralıklarla süren Basmacı Ayaklanması’nın başına geçmek üzere Enver Paşa, 1921 yılında Buhara’ya gitti. Libya’da yaptığının bir benzerini yapacak, gerilla savaşıyla halkı Bolşevik yönetime karşı ayaklandıracaktı. Bu başarılması imkânsız bir görevdi. 4 Ağustos 1922’de Ruslarla çarpışarak öldü.


CASUS KULLANMA STRATEJİSİ


1907’de yabancıların istihbarat teşkilatımıza sızıp, Enver Paşa’nın ölümüne kadar süren dönemde yaptıkları yönlendirmeler nedeniyle çok karanlık bir dönem yaşadık. Bu dönem kimse tarafından doğru düzgün bilinmiyor veya halka hiçbir şey anlatılmıyor. Hala açığa çıkartılması gereken çok şey var.
Söz konusu dönemde, parçalanmak istenilen devleti kurtarmak için Osmanlı seçkinlerinin hangi inançtan, hangi mezhepten, hangi etnik gruptan olursa olsun hepsinin büyük çaba gösterdiği açıktır. Bununla birlikte Baron Rudolf von Sebottendorff’un tespit ettiği üzere o dönemde sabetaistler, Masonluğu, bir kısım Nakşibendi, Bektaşi ve Melami tarikatlarını yönetiyordu. Devlet yönetimini doğrudan etkileyen bu seçkin kesim, Osmanlı devletinin çıkarını Almanya ile savaşa girmesinden yana görmüştü. Yanlış anlaşılmasın burada kimsenin inanışına falan laf söylediğimiz yok. İnanç hürriyeti anayasal bir haktır. Burada vurgulamaya çalıştığımız nokta bu seçkin kitleyi dışarıdan yönlendiren Sebottendorff gibi çok derin bağlantıları olan başka casuslar daha var mıydı veya böyle bir yönlendirme yapılmış mıdır? Bu noktayı sorgulamaya çalışıyoruz.
Mesela Rothschild ailesi ilk büyük servetini Waterloo savaşından sonra yapmıştı. Savaşta önceleri hem İngilizleri hem Fransızları desteklemiş sonra İngilizlerin galip gelmesine karar vererek Napolyan’a para akışını keserek savaşın sonucunu belirleyip büyük vurgun yapmıştı. Benzer şekilde ailenin, 2. Paylaşım Savaşı’nda da Hitler’e sermaye aktardığı ve savaşı yönlendirdiği bilinmektedir. O dönemde de Baron Rudolf von Sebottendorff, gizli Thule örgütünün içerisinde etkili bir casus olarak Hitler’in iktidara getirilmesinde aktif bir rol oynamıştı[90]. Ancak Rothschild ailesinin 1. Paylaşım Savaşı’nda oynadığı rol pek bilinmemektedir. İncelemeye değer.


Teşkilat-ı Mahsusa’nın üyeleri, İslam ve Türk birliği hayaliyle Osmanlı’yı 1. Paylaşım Savaşı’na sürüklemiş, Osmanlı savaştan paylaşılarak çıkmıştı. Kafkaslardan ve Türkistan’dan gelen örgüt üyelerinin durumunu anlayabiliyorum. Onlar belki ülkelerinin bağımsızlığı için Almanlarla işbirliği yapmayı, Osmanlı’yı kullanmayı düşünmüş olabilirler. Ama bizimkiler hangi akılla bu yola çıkmıştı anlamak mümkün değil. Osmanlı, hayatta kalma mücadelesi verirken, İngiliz, Fransız ve Rusların yaptığı kendisini paylaşma anlaşmasını bozmaya çalışırken, belki yüz yıldır kendi kontrolünde olmayan Yemen, Mısır, Galiçya gibi topraklara niçin asker göndermişti? Hangi akılla, ordusunun komutasını tamamen yabancılara teslim etmişti? Akıl erdirmek imkânsız!


Enver Paşa Türk tarihi için ibretlik bir örnektir. Enver Paşa hiçbir zaman gerçekleşmeyecek çok güzel bir hayale gönülden inanmış, bu uğurda seve seve canını feda etmeye yemin etmiş bir askerdi. O, çevresindekileri inandığı büyük hayal peşinde koştururken ülkeyi felakete sürüklediğini fark edemedi. Perde arkasında yönlendirmeyi yapan gizli güç, işte bu mekanizmadan faydalanmaktaydı. Hedefe kilitlenerek güdümlü mermi haline gelmiş insanlar, hayallerinin peşinde koşarken, farkında olmadan kendi ülkelerinin başkalarının çıkarları uğruna piyon olarak kullanılmalarına hizmet ediyordu. Aynı görevi ilerleyen yıllarda Ruzi Nazar ve Enver Altaylı devralacaktı. Kendi idealleri uğrunda mücadele ederken Türkiye’de yaşanan tüm darbelere bulaşmışlardı. Aslında gizli gücün asıl hedefi, onlar idealleri peşinde koşarken, onların gücü sayesinde Türkiye siyasetini şekillendirmekti.


Bugün birileri bizi yine Libya’ya gönderdi. Suriye’de 4 yıldır savaşıyoruz. Covid-19 salgını olmasaydı büyük ihtimalle Yemen’de de birliklerimiz olacaktı. O birileri kimse bugün gencecik jandarma binbaşımıza resmi üniforma ile Arif Nihat Asya’nın “Dua” isimli şiirini okutarak; “…Minareleri, Sen, ezansız bırakma Allahım! Bize güç ver…Cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allahım!” dedirterek yemin ettiriyor. Sanki camilerimizde ezanlarımız eksik! Doğrusunu isterseniz o binbaşıya bu yemini ettirenlerin hangi tarikatın mensuplarını olduğunu ve şeyhlerinin kökeninin ne olduğunu merak ediyorum. Bizi yeni bir Cihad’a göndermeye çalışanların kimlikleri hep kafamı kurcalıyor.


Birileri birdenbire çok güçlü bir şekilde vatan-millet-din-iman propagandasına başladıysa bilin ki bu bir operasyondur ve perde arkasında başkaları vardır. Hatırlayın bir milleti bu duygularla kandır ve yine ancak bu duygularla ölüme gönderebilirsiniz.


Yabancının parasıyla kazanılan hiçbir savaş yoktur. Bugün Türkiye, saniyede 670 dolar borç faizi ödüyor. Satmadığımız kıymetli bir malımız kalmadı. Varlık Fonundaki en son değerlerimizi ipoteğe verdik, yakında onlar da elden çıkar. Biz kendi malımıza sahip çıkamazken nereyi fethedecek, kime yardım edecek, kimin imdadına koşacağız?

Enver Paşa’dan ders almadık mı?


Ruzi Nazar ve Enver Altaylı’nın hikayeleri ile devam edeceğiz.


Osman Başıbüyük
E.Hv.Plt.Kur.Alb.

 

Kaynaklar:

83- https://tr.wikipedia.org/wiki/Vladimir_Lenin
84- https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/670635-aradan-tam-62-yil-gecti-ama-kendi-11-eylulumuzu-hala-aydinlatamadik
85- Mumcu Uğur, 40’ların Cadı Kazanı, Tekin Yayınevi, 1. Basım, 1990, S-30
86- Altaylı Enver, Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu, İstanbul, 1. Baskı Şubat 2013, Doğan Egmont Yayıncılık, S-323
87- https://m.bianet.org/bianet/siyaset/60508-enver-talat-ve-cemal-pasalar-nasil-kacti
88- Aslan Turlybek, Enver Paşa’nın Yurt Dışına Çıkması ve Bolşeviklerle Temasa Geçmesi, http://edu.e-history.kz/kz/publications/view/461
89- Mumcu Uğur, 40’ların Cadı Kazanı, Tekin Yayınevi, 1. Basım, 1990, S-36
90- Altındal Aytunç, Bilinmeyen Hitler, İstanbul, 19. Basım Eylül 2014, ALFA Basım Yayım Dağıtım, S-168

Yorumlar
  1. Emre1453 dedi ki:

    Kanatimce belli doğruları içeren ana fikri yanlış ve subjektif olan bir yazı dizisi… Eğer Almanların Türkiye’deki faaliyetleri deşifre etme konusunda samimi iseniz Almanya’nın desteklediği sol örgütlerden de bahsetmeniz gerekir. Yoksa salt Milliyetçi ve İslamcı yapıları tenkit eden ve belli bir kesimi memnun etmeye dönük bir yazı dizisi olarak kalır. Hiç değilse merhum Hablemitoğlu kadar nesnel olmalısınız. Sağlıcakla…