Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 14 Ekim 2019
ABD Başkanı Trump, 13 Ekim tarihli Twitter mesajında şöyle diyor: “Bizi Ortadoğu bataklığına sokup, 8 trilyon dolar ve binlerce insanımızın hayatına mal olan (karşı tarafınkini sayarsanız can kayıpları milyonları bulur) politikacılar, şimdi bizi orada tutmak için savaş veriyor. Durum hakkında hiçbir fikri olmayan bu politikacıları dinlemeyin. Beceriksiz olduklarını kanıtladılar.
Bak PKK’lı, YPG’li kardeşim, bu Twitter mesajının ne anlama geldiğini sana anlatayım ki geleceğin hakkında fikrin olsun.
George W. Bush’un 2001 yılında ABD başkanı seçilmesiyle, yeni muhafazakârlar (Neocon) iktidara geldi. Bu ekibin, “Yeni Amerikan Yüzyılı” adını verdiği projenin asli amacı, küresel sermayenin önünü Pentagon’un demir yumruğu ile açarak, Washington’un kontrolünde, askeri, ekonomik ve siyasi açıdan tek noktadan yönetilen bir dünya yaratmaktı. Aynı zamanda evanjelist mezhebine dâhil olan bu şahinler, “İsa Mesih’in yeryüzüne yeniden inebilmesi için Yahudilerin, “Kenan Diyarı” olarak da adlandırılan ve kendilerine Tanrı tarafından vaat edildiğini iddia ettikleri topraklara sahip olması gerektiğine” inanıyordu. Bu inançla Ortadoğu’yu kana bulamaktan hiç çekinmediler.
Yeni muhafazakârların, Amerikan silahlı kuvvetlerini kullanarak, 2001 Afganistan ve 2003 Irak operasyonları başarısızlıkla sonuçlandı. Arkalarından gelen Obama yönetimi, aynı stratejiyi “maşa kullanma” (Leading from behind) stratejisiyle vekâlet savaşçıları kullanarak devam ettirmek istedi. Seçilen yöntem basitçe, etnik ve mezhep gruplarının önüne “size devlet kuracağız” havucunu koyarak, bu gurupları kendi adlarına bedavadan gönüllü savaşçı olarak kullanmaktı. Büyük Kürdistan vaadi, PKK’lı ve YPG’li gençlerin ölüme gitme isteğini hep canlı tuttu. Benzer bir oyunu cihatçı savaşçılara karşı da oynadılar. Irak ve Suriye toprakları üzerinde kurulacak Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), şeriatın hüküm süreceği, tüm dünya Müslümanlarını ayağa kaldıracak, İslam’ın yeni Kâbe’si olacaktı.
Bu noktada Moskova devreye girdi. Esad’ın davetiyle 30 Eylül 2015’te Rusya Federasyonu (RF), Suriye’ye asker göndererek vekâlet savaşının karşısına dikildi. Bu hamle, bir anlamda Washington’a askeri gücünü kullanmanın bir sınırı olduğunu gösteriyordu.
Trump, iktidara gelince yeni muhafazakârların bu projesini sonlandırmak istedi. Amacı, dünyanın dört bir yanında, küresel sermaye ve İsrail için boşa savaşan askerlerini geri çekmekti. Ancak, merkez medya (CNN-BBC), CIA ve Pentagon gibi kilit noktalardaki yerleşik yapının adamları buna izin vermedi. Trump’ı, Suriye özelinde küresel projenin devamına zorladılar.
Kırılma noktası, 14 Nisan 2018 tarihinde oldu. Kendi vatandaşlarına karşı kimyasal silah kullandı bahanesiyle Esad rejimine karşı ABD, İngiltere ve Fransa tarafından seyir füzeleriyle yapılan saldırıda, kullanılan 105 seyir füzesinin 71’i Rusların verdiği sınırlı sayıdaki hava savunma sistemi tarafından düşürüldü. Emperyalizmin operasyonlarında kilit açan anahtar silah, Tomahawk benzeri seyir füzeleri artık durdurulabiliyordu. Artık Washington’un dünyanın istediği yerinde pervasızca operasyon yapması mümkün değildi. Yeri gelmişken söyleyelim, seyir füzelerini durduracak Türkiye’nin alçak irtifa savunma sistemimizin ana silahı Hisar-A, %100 milli olarak üretildi. Önümüzdeki yıldan itibaren TSK’nın envanterine girecek.
Bir örnekle askeri dengenin bölgesel güçler açısından nasıl değişmeye başladığını anlatalım: İran, gelişmiş bir Amerikan insansız hava aracını düşürdü, seyir füzelerinin işe yaramayacağını bilen Trump cevap bile veremedi.
Ekonomik veriler de ABD açısında hiç iç açıcı değil. Yeni muhafazakârların başlattığı bu savaş, Amerika’ya çok pahalıya mal oldu. Dünyadaki en büyük 500 şirket arasına 129 şirket sokarak, listede 121 şirketle yer alan Amerikalıları Çin geçmeyi başardı. 1999 yılında Çinlilerin listede sadece sekiz şirketi vardı. Finans alanında da durum pek farlı değil. Dünyanın en büyük 10 bankası arasında ilk dört banka (Industrial and Commercial Bank of China (ICBC), China Construction Bank Corporation, The Agricultural Bank of China, Bank of China Ltd.) Çinlilere ait. Beşinci sırada HSBC Holdings ile İngilizler yer alıyor. ABD ancak, JPMorgan Chase ile 6’ncı sırada yer alabildi. İlk 10’da sadece iki Amerikan bankası kaldı. Anlayacağınız küresel sermaye yer, dolayısıyla taraf değiştirdi. Bu alanda dünyada ciddi bir savaş var.
Velhasıl ABD, yeni muhafazakârların bahse konu projesi kapsamında 18 yıldır sürdüğü savaşta askeri, ekonomik ve siyasi açıdan büyük kayıplara uğradı. İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya ve hatta Çin gibi ülkeler, Amerika’nın açtığı yoldan masraf yapmadan ilerleyerek kâr elde ederken, ABD hep kaybetti. Bu acı gerçekler Trump ve ekibini küresel projeler yerine, milli projelere odaklanmaya yönlendirdi.
Şimdi gelelim Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’na. Zannetmeyin ki Trump, Türkiye’nin bu harekâtına izin verdi. Trump, izin falan vermedi. Türkiye’nin harekâtını durdurmaya gücü yetmedi. Türkiye, gözünü karartmış, bir şekilde bu harekâtı kesinlikle yapacaktı. Trump, izin vermiyorum dediği halde, Türkiye operasyonu yapsaydı, İran’dan sonra ikinci bir bölgesel güç, ABD’nin karizmasını çizmiş olacaktı. Trump, hava sahasını açmıyorum dedi de ne oldu? Kim taktı?
Türk İHA ve SİHA’ların görüntü almasını ve ateş etmesini engellemek için Ras al-Ain kentinde yakılan ateşler. Foto: Kerem Kocalar/Anadolu
Peki, nasıl oldu da Ankara, Washington’a meydan okuyabildi? Bu hiç kolay olmadı. 1984’ten günümüze bu noktaya gelmek için Türkiye çok çalıştı. Türkiye, NATO üyeliğiyle birlikte silah ve mühimmat açısından ABD ve Batılı ülkelere göbeğinden bağlı hale gelmişti. Bu bağımlılık, milli politika izlememizin önündeki en büyük engeldi. Her zaman Batı, ambargo tehdidiyle kolayca elimizi kolumuzu bağlayabiliyordu. Bugün geldiğimiz noktada, silah ve teçhizatımızdaki yerlilik oranı %70’leri buldu. En önemlisi, terörle mücadelede kullandığımız silah ve mühimmatın tamamı neredeyse %100 oranında yerli. Uçakların kullandığı nokta vuruşu yapan güdümlü mühimmatları artık biz üretiyoruz. Tamamen milli olarak ürettiğimiz Silahlı-Silahsız İnsansız Hava araçları (SİHA-İHA) terörle mücadelede bütün dengeyi kökünden değiştirdi. Yani anlayacağınız silah ambargosu falan artık Türkiye’yi durduramaz; bilakis yeni milli kazanımlar sağlar.
Şimdi geliyoruz bu yazının asıl mesajına. ABD, artık Ortadoğu’dan çekilmek zorunda ve çekiliyor. Eğer çekilmezse Türkiye-Rusya-İran gibi ülkeleri çeşitli ittifaklara yönlendirerek uluslararası arenada kendisi açısından çok daha büyük kayıplara sebep olacak.
Peki, PKK’lı, YPG’li kardeşim gelelim sana. Artık anla! Vekâlet savaşlarının sonuna geldik. Küresel güçler arasındaki mücadeleden yararlanarak büyük kürdistanı kurmak hayal oldu arık. ABD, bölgeden çekilince seni kim koruyacak? 100 tane paralı askerin gösterdiği Amerikan bayrağının seni koruyabileceğini mi düşünüyorsun?
Peki, küçük hamilerin, İngiltere ve Fransa’nın gücü seni korumaya yeter mi? İngiliz ve Fransız askeri gelip Ortadoğu’da savaşamaz; onlarda o yürek yok. Ama Mehmetçikte mangal gibi yürek var. Neden Avrupa ülkelerinden bu kadar çok ses çıkıyor anladın mı şimdi? Amerika onları da yalnız bıraktı. Anlayacağın artık sen de yalnızsın. İstedikleri kadar para, silah, mühimmat versinler, kendini Türkiye’nin ezici gücü karşısında koruyamazsın. 35 yıldır boş bir hayal uğruna kan döktüğün yetmedi mi? Daha kaç kuşağın kanına gireceksin? Daha kaç tane Kürt kökenli evladımızı ölüme göndereceksin? Vaz geç bu sevdadan. Oyun bitti.
Bak PKK’lı, YPG’li kardeşim, devir değişti. Artık insanların ve halkların refahı, bölgesel güçlerin küresel güçlerle mücadelede ne kadar başarılı olduğuna bağlı. Türkiye, bölgenin en büyük gücüdür. Daha müreffeh, daha rahat, daha mutu bir hayat istiyorsan, arık emperyalist güçler adına, İsrail’in maşası olarak, bindiğin dalı kesme. Türkiye’yi baltalama. Silahlı çözüm ihtimali kalmadı artık. Paralı askerlikten vazgeç. Silahını bırak, silahsız çözüm yollarına bak.
Buradan HDP’nin eş-başkanlarına da seslenelim. Değişen dünya dengelerini görmeyerek, kimlik siyasetine devam etmeniz, çocuklarımızın kanını dökerek, Türkiye’ye ekonomik açıdan zarar vermekten başka bir işe yaramayacaktır.
Son sözümüz Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na olsun: TR-705 kod adlı, PKK avukatlarının partideki varlığı, ayrılıkçı düşüncedekilere umut vadetmeye devam ederek, barışçı çözüm ihtimalini zora sokmaktadır. Partiyi etnik ve mezhep temelinde kimlik siyasetine mahkûm eden bu zavallı adamlara yol verin gitsin.
Siz de rahatlayın biz de…