Büyük Millet Meclisi kürsüsünden milletime söz verdim, Hatay’ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem, onun huzuruna çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilmem. Yenilirsem bir dakika yaşayamam.
Ercan Caner, Sun Savunma Net, 07 Şubat 2024
Hatay, bir liman kenti olması ve Osmanlı İmparatorluğu’nu Irak ve Suriye’ye bağlaması nedeniyle tarih boyunca çok önemli bir bölge olmuştur. Fransa daha 18’inci yüzyılın başlarından itibaren bu bölgeyi ele geçirmeyi kafasına koymuş ve eğitim, sağlık, din ve demiryolu yatırımlarıyla bölgede nüfuz ve etkisini artırmaya çalışmıştır.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde bölge sadece Fransa tarafından değil, Britanya ve Almanya tarafından da stratejik bir bölge olarak görülmektedir. Mondros Mütarekesi imzalandığında (30 Ekim 1918) bölge Türk kuvvetlerinin elindedir. Madde-16; ‘‘Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’ta bulunan garnizonlar en yakın İtilâf Devleti kumandanına teslim olacaktır. Kilikya’daki kuvvetlerden asayişi sağlaması için yeterli miktardan fazlası 5. madde gereğince geri çekilecektir.’’ Gereği Osmanlı Hükümeti bütün askerlerini bölgeden çeker.
26 Nisan 1915 tarihinde imzalanan Londra Anlaşması gereği Antalya için İtalyanlara verilen ayrıcalıklar, Nisan 1917’ de imzalanan St-Jean de Maurienne Anlaşması ile artırılır. Güney ve Doğu Anadolu toprakları ise biri İngiliz, diğeri Fransız olan iki diplomat tarafından Orta Doğu’yu iki nüfuz bölgesine bölen ve bölgenin geleceğinde büyük rol oynayan Skyes-Picot Anlaşması (Mayıs 1916) kapsamında Fransa ve İngiltere arasında paylaşılmıştır.
Sykes-Picot Anlaşması ile;
Mondros Mütarekesi Madde-7; İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgal edecekler. 24. Madde: Vilayet-i Sitte’de (Altı Doğu Anadolu İli – Van- Bitlis-Elazığ-Erzurum-Sivas-Diyarbakır) bir karışıklık çıkarsa, buralar işgal güçlerince mazeret göstermeksizin işgal edilebilecektir.’’ kapsamında Hatay kenti Fransız askerleri tarafından işgal edilir.
Mondros Mütarekesi – Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu
30 Ekim 1918 tarihinde İngiliz ve Osmanlı delegeleri tarafından imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkış belgesi ve sonu anlamına gelmektedir.
Dunedin – Yeni Zelanda, Bulgaristan’ın yenilgisini perçinleyen Selanik Mütarekesi’ni (29 Eylül 1918) kutlayan Yeni Zelanda halkı sokaklara dökülmüş, sirenler ve kilise çanları çalınmış, kent merkezlerinde marşlar söylenmiş ve okullar yarım gün tatil edilmiştir. Yaklaşık bir ay sonra Osmanlı İmparatorluğu teslim olduğunda ise bütün devlet daireleri yarım gün tatil edilecek ve parlamento 05 Kasım 1918 tarihine kadar kapanacaktır. Kaynak: Dunedin City Council Archives
Anlaşma imzalandığında Osmanlı kuvvetleri Kafkaslara doğru ilerlemektedir, ancak İngilizler Şam kentini ele geçirmiş ve Yunan ordularının işgal ettiği Osmanlı’nın müttefiki Bulgaristan da barış talebinde bulunmuştur.
Almanya’nın yardıma gelemeyeceğini bilen ve durumun da ümitsiz olduğunu gören Osmanlılar, İngilizlerin öne sürdüğü bütün şartları kabul eder. Ve 1916 tarihli gizli Sykes-Picot anlaşmasına uygun olarak Osmanlı İmparatorluğu parçalara ayrılır. Anlaşma hükümlerine göre Osmanlı ordusu terhis edilir, bütün limanlar ve demiryolları galiplerin kontrolüne ve istedikleri zaman Anadolu’yu işgal etme hakkı verilir.
Suriye Sözleşmesi – 15 Eylül 1937
İngiltere ve Fransa arasında imzalanan bu sözleşmeye göre İngilizler Adana, Maraş, Antep, Urfa, İskenderun ve Suriye’yi Fransızlara bırakmış Musul ise ingilizlere verilmiştir.
Türk kuvvetleri tarafından, Mondros Mütarekesi kapsamında işgal ettiği Maraş, Antep ve Urfa’da yenilgiye uğratılan Fransızlar ateşkes talebinde bulunmuş ve Türkiye’ye İskenderun meselesini görüşme fırsatı doğmuştur.
Mondros Mütarekesi’nin ardından Suriye’yi işgal eden Fransa; Eylül 1920’de ülkeyi Lübnan ve Suriye olarak ikiye bölmüş daha sonra da Şam, Halep, Dürzi ve Alevi (Latakia, Jabla, Banyas ve Tartus) olmak üzere dört idari bölge kurmuştur. Şam ve Halep’e Suriyeli valiler atanırken, Dürzi ve Alevi bölgelerine Fransız valiler atanmıştır.
İskenderun, özel bir statüyle Halep Eyaleti’ne bağlı iken, 1925 yılında direkt olarak Suriye hükümetine bağlanmıştır. Bilindiği gibi Türkiye’nin güney sınırı Lozan anlaşması ile çizilmiş ve İskenderun Fransız mandasına bırakılmıştır.
Atatürk, Lozan görüşmeleri sürerken, 15 Mart 1923 tarihinde Adana’ya gelmiş ve İskenderun halkına seslendiği konuşmasında; ‘‘Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz’’ ifadelerini kullanmıştır.
1924 yılında yapılan sayımda nüfusun %37,10’u Türk, %28,14’ü Alevi, %20,96’sı Şii, %11,31’i Arap ve %1,72’isi de diğer gruplardan oluşmaktadır.
1926-1934 yılları arasında bölgede durum sakindir. 12 Haziran 1926 tarihinde Sancak meclisi İskenderun’un Suriye devletine bağlı otonom bir eyalet olması kararını alır.
Almanya’da Nazilerin iktidarı ele geçirmesi, İtalya’nın Akdeniz hakimiyeti talepleri ve çeşitli siyasi gelişmeler Türkiye-Fransa ilişkilerini yumuşatır. Ancak Fransa Eylül 1936’da Suriye’ye bağımsızlığını iade edince iki ülke arasındaki ilişkiler gerginleşir ve bu gerginlik 1939 yılına kadar devam eder. Fransa bölgeden çekilirken Sancak eyaleti üzerindeki haklarınnı Suriye’ye devretmiştir. Türk Hükümeti bu durumu kabul etmez ve müzakereler başlar. Türkiye, 09 Ekim 1936 tarihinde Fransa’ya bir nota verir ve sancak eyaletine bağımsızlık verilmesini talep eder.
Adana’da General Dufieux’u selamlayan Fransız askerleri, 1921. Kaynak: Service Historique de la Défense
Türkiye ile Fransa arasında müzakereler sürerken, Atatürk 01 Kasım 1936 tarihinde TBMM’de yaptığı açılış konuşmasında Sancak’ın Türklere ait olduğunu söyler. Antakya-İskenderun yerine Hitit kaynaklı HATAY isminin kullanılması kararı da alınır. Görünürdeki Hatay’ın bağımsız olma talebinin arkasındaki asıl niyet, Hatay’ın Türk topraklarına katılmasıdır.
‘‘Ben toprak büyütme delisi değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur. Ancak, Antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almazsam edemem. Büyük Millet Meclisi kürsüsünden milletime söz verdim, Hatay’ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem, onun huzuruna çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilmem. Yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lütfen bildiriniz ve doğrulayınız.’’ Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK – Fransa Büyükelçisine
Türk-Fransız Anlaşması – 29 Mayıs 1937
Anlaşma, Türk ve Fransız dışişleri bakanları tarafından Cenevre’de imzalanmıştır. Türk-Fransız Antlaşması Sancak problemini tam olarak çözememiştir. Fransız temsilcilerinin uygulamaları ve Hatay’ın bağımsızlığını engelleme yönündeki faaliyetleri halk ile yönetimi karşı karşıya getirmiştir. Suriye’de de Arap Milliyetçileri tarafından Fransızlara karşı yer yer gösteri ve isyan olayları görülmüştür.
Geçmişte Suriye’nin parçası olan Sancak için Suriye hükümeti tarafından Nisan-Aralık 1938 tarihleri arasında bastırılan pullar. Kaynak: The Philatelic Database
Fransızlar da Hatay’daki diğer azınlıkları Türklere karşı kışkırtmışlardır. Türkiye Sancak eyaletinde yeni rejimin derhal uygulanmasını talep etmiş, ancak, Suriye’deki Arapların protesto ve isyan hareketleri ve Sancak’taki Fransız sömürge idaresinin Arapları kışkırtıcı tutumu 1937 yılının yaz aylarında yeni birtakım problemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Haziran 1937’de Suriye Parlamentosu, Sancak’ın Suriye topraklarının bir parçası olduğunu iddia ederek anlaşmayı protesto etmiştir.
Türk-Fransız Askerî (03 Temmuz 1937) ve Türk-Fransız Dostluk (04 Temmuz 1937) Anlaşmaları
İki ülke arasında imzalanan askerî anlaşmaya göre Sancak eyaletinin bölgesel bütünlüğü ve siyasi statüsü Türkiye ve Fransa tarafından korunurken, kamu güvenliği de 6,000 görevli tarafından sağlanacaktır.
Ankara ve Paris’teki müzakerelerin ardından da iki ülke arasında dostluk anlaşması imzalanır.
22-31 Temmuz 1937 tarihleri arasında seçim yapılır ve 40 kişiden oluşan parlamentoya 22 Türk, 9 Alevi, 5 Ermeni, 2 Arap ve 2 Yunanlı seçilir. Sancak Meclisi ilk toplantısını 02 Eylül 1938 tarihinde gerçekleştirir ve Tayfur Sökmen cumhurbaşkanı seçilir. Bütün milletvekilleri Türkçe yemin etmişlerdir. Türk bayrağına benzeyen bir bayrak seçilir, Türk İstiklal Marşı da Hatay’ın ulusal marşı olarak kabul edilir.
Hatay, dış ilişkilerde Suriye tarafından temsil edilecek ve resmi para birimi Suriye lirasıdır. Şubat 1939’da maaşlar Türk lirasıyla ödenir ve 13 Mart 1939 tarihinde de resmi para birimi Türk lirası olur. Nazi tehdidi, İtalya’nın Akdeniz’deki talepleri ve Almanya İtalya yakınlaşması gibi faktörlerin de etkisiyle Fransa, Türkiye’nin Hatay konusundaki talepleri konusunda yumuşar ve müzakereye açık olduğunu bildirir.
Hatay meselesinin çözümüne büyük önem veren Atatürk 10 Kasım 1938 tarihinde hayatını kaybeder.
19 Ekim 1939 tarihinde Türkiye-Britanya-Fransa ittifak anlaşması imzalanır. Bu anlaşma kapsamında askerî ve teknik meseleler üzerindeki müzakereler kapsamında 04 Ekim 1939 tarihinde Hatay Devleti’nin sınırlarını belirlemek üzere Türk-Fransız komitesi kurulur.
Uzun lafın kısası; Atatürk akılcı ve barışçıl politika, diplomasi ve manevralarla adını kendi verdiği, kırk asırlık Türk yurdu Hatay’ı düşman elinde bırakmamış ve anavatan topraklarına katmayı başarmıştır. Atatürk her ne kadar barışçıl politika izlemiş olsa da, gerektiğinde askerî güç kullanmaktan çekinmeyeceği mesajını net bir dille vermiştir.
Atatürk, hayattayken Hatay’ın bağımsızlığını görmüş, ancak Hatay’ın anavatan topraklarına katılması, onun 10 Kasım 1938 tarihinde ölümünün ardından, benzer politikaları uygulayan yöneticiler sayesinde gerçekleşmiştir. Hatay Cumhuriyeti 29 Haziran 1939 tarihinde oy birliği ile anavatana katılma kararı almış ve 23 Temmuz 1939 günü de Türkiye’ye katılmıştır.
Günümüzde Hatay- Ölü Sayısı
Birleşik Devletler Jeoloji Araştırmaları Kurumu’na (USGS – United States Geological Survey) göre; 06 Şubat 2023 günü, yerel saatle sabah 04.00 sularında, Richter ölçeğine göre 7,8 büyüklüğünde bir deprem, Gaziantep ilinin Nurdağı ilçesinin 26 kilometre doğusunda, yerin 17,9 kilometre derinliğinde meydana gelmiştir.
Aynı gün, yaklaşık dokuz saat arayla meydana gelen iki depreme ait Birleşik Devletler Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS – United States Geological Survey) verileri.
Aynı kuruma göre aynı gün, yaklaşık dokuz saat sonra, 7,5 büyüklüğünde Kahramanmaraş ilinin Ekinözü ilçesinin dört kilometre güneydoğusunda, yerin 10 kilometre derinliğinde ikinci büyük bir deprem daha meydana gelmiştir.
Depremlerden Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Hatay, Kilis, Osmaniye, Malatya ve Elazığ illeri etkilenmiş ve resmî açıklamalara göre 53.537 kişi hayatını kaybetmiştir.
Cumhur İttifakı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Murat Kurum katıldığı bir canlı yayında önce; ‘‘Her türlü enerji ve gayreti vereceğiz, dönüştüreceğiz. Bunun başka çaresi yok. Candaş Bey 130.000 canımız gitmiş ya. 11 ilde bakın deprem oldu. Bakın İstanbul 11 ile yetişir. Allah göstermesin İstanbul’a bir şey olursa ülke gider, bayrak gider, devlet kalmaz. Terörle mücadele kadar önemli diye o yüzden söylüyoruz.’’ ifadelerini kullanmış, daha sonra ise sözlerine açıklık getirerek; bu sayının 06 Şubat 2023 tarihli depremleriyle değil, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde depremden ölenlerin yaklaşık olarak toplam sayısı olduğunu söylemiştir.
Son yüzyılda Türkiye topraklarında depremler sebebiyle hayatını kaybeden insanların toplam sayısı 91.194 kişidir. Bir bu kadar insan da yaralanmış ve/veya sakat kalmıştır. Her yıl depremden ortalama yaklaşık 912 kişi yaşamını yitirmektedir. Mithat Atabay, Son Yüzyılda Türkiye’de Depremler, Paradigma Akademi Yayınları, Ankara 2023, s.493
“06 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde 11 ilimizde 50 bin canımız gitti. Cumhuriyet tarihindeki depremlerdeyse toplam 130 bin kişi hayatını kaybetti. Aynı yayında ve aylar önceki yayınlarda da defalarca söylememize rağmen, bunun bugün bir siyasi polemik konusu haline getirilmesi gerçekten üzücü” Cumhur İttifakı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Murat Kurum
Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremde hayatlarını kaybedenlerin mekânları cennet olsun, ışıklar içinde uyusunlar.
Hatay Aday Tanıtım Toplantısı
Hatay, kamu yatırımlarını noksansız alsa da, maalesef yereldeki vizyon eksikliği nedeniyle potansiyelini açığa çıkarmakta zorlanan bir şehrimiz. İşte bir gerçeği şu anda sizlere söylüyorum; merkezi yönetimle yerel yönetim elele vermezse, dayanışma halinde olmazsa, o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi (alkış sesleri)? Bak, şu anda Hatay garip kaldı. Hatay mahzun kaldı ve şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim maalesef, şu deprem olayından sonra bade harabül basra[i] oldu. Nerde belediye başkanı? Yok, yok (yuh sesleri). İşte şimdi 31 Mart akşamı yeni bir dönemi, ben inanıyorum ki Mehmet Öntürk kardeşim ve ekibiyle ayağa kaldıracaksınız (alkış sesleri). Buna hazır mıyız (evet sesleri)? Buna hazır mıyız (evet sesleri)? Eyvallah. Hatay uzun bir süredir iş ve icraat yerine laf üreten CEHAPE zihniyetinin elinde adeta heder oluyor (yuh sesleri). İnşallah sizlerin de güçlü desteği ile 31 Martta Hatay’da yeni bir dönemin kapılarını aralayacağız (alkış sesleri).
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi – Deprem Konutları Kura ve Anahtar Teslim Töreni
Birileri çıkmış Hatay’daki aday tanıtım toplantımızda söylediğimiz hükümetle yerel yönetimlerin işbirliğinin önemine işaret ettiğimiz ifadelerin üzerinde tepiniyor. Hükümet olarak biz, hangi partiden olduğuna bakmaksızın tüm belediyelere bütçeden almaları gereken payı eksiksiz gönderdik, gönderiyoruz. Hatta plana ve projeye dayalı, hakikaten yapacaklarını gördüğümüz yatırımlar için borçlanma izinlerini de veriyoruz. Muhalefetin elindeki şehirlerde normalde belediyelerin yapması gereken yatırımların önemli bir kısmını, sırf vatandaşlarımız mağdur olmasın diye, bakanlıklarımıza bağlı kurumlarımız eliyle yine biz hayata geçirdik. Aksini iddia eden, kendi eksiğini, kendi beceriksizliğini, bizim üzerimizden örtmeye çalışıyor demektir.
1924 Erzurum Depremi ve Atatürk
Arkadaşlar! Heyeti hükümetimizin Erzurum felaketi ile felaketzedeleriyle pek sıkı surette alakadar olduğu, yalnız vazifei resmiyye icabı olduğu için değil, insani, vicdani hislerle ıstırabı tehvin için en müessir tedbirleri almakla iştigal ettiğini, ehemmiyetle kaydederim. Benim buraya gelişim, aynı zamanda hükümetin de lazım gelen malumatı almasında, ayrıca temini sürat edecektir. Mümkün olan her şey yapılacak, vaziyeti ıslaha çare bulunacaktır. Bu felaketzedelere hükümeti merkeziyenin seri muaveneti, şüphesizdir. Buraya gelmekliğim, felaketzedelerin ahvalini mahallinde bizzat tahkik ederek bulabileceğim tedbirleri, hükümeti merkeziyyeye bildirmek hususunda faydalı olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (1906-1938), C. II, 5.Baskı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1997, s.261
[i] Ba’de harab-ül Basra. Ali Kaybal, Bursa Arena, 21 Aralık 2021
Basra’ya yolu düşen fakir bir derviş karnını doyurmak için kimin kapısını çaldıysa eli boş kalmış. Sadece bir kasap ona bir parça çiğ et vermiş. Ancak derviş eti pişirmek için ateş bulamamış. Ateş yakmak için kimden yardım istedi ise onu terslemiş. Bunun üzerine derviş “Allah’ım Basra halkının hayırsızlığından ve cimriliğinden sana sığınırım. Bana şu eti pişirecek bir parça ateş lütfet ” diye yalvarmış.
Tam o sırada Basra’da büyük bir yangın çıkmış. Herkes sağa sola kaçışırken dervişi, yangın alevlerinden istifade yaktığı ateşle eti kızartıp, karnını doyurmanın telaşı içindeyken, ona önceden yardım etmeyen Basralılar, “Sonunda aradığın ateşi bulmuşsun” derler. O da bunu söyler;
“Ba’de harab-ül Basra..” (Basra harap olduktan sonra)
Teşekkürler sevgili Caner