Yazar: Fatih Bengi, Sun Savunma Net, 21 Ocak 2018
Bizim de içinde bulunduğumuz coğrafyada sular bir türlü durulmak bilmiyor. Dünyanın hemen her yerinde giderek yükselen, boyutlarını anlamakta güçlük çektiğimiz yok edici bir şiddet dalgası ile karşı karşıyayız. Modern dünya tarihinin en büyük mülteci krizlerinden birine yol açan bu şiddet dalgası, yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmesine ve kentlerin yok edilmesine neden oluyor. Uluslararası normlar ve düzenleyici ilkeler yerle bir. Bütün dünyada otoriter hükümetlerin yükselişe geçmesine neden olan bir şiddet sarmalı ve devlet destekli terörle karşı karşıyayız. Bütün bunlar küresel hegemonya çatışmalarının, Savaşın Hegemonik Formunun Dönüşümünün bir sonucu.
Irak ve Suriye’de IŞİD terör örgütü ile mücadele kapsamında; Irak ve İran’ın IŞİD terörünün tamamen bitirildiğine yönelik açıklamalarının hemen ardından, IŞİD terör örgütünün bu kez Afganistan’da boy göstermesi akla hemen şu soruyu getiriyor: tüm Orta Doğu’da 50.000’e yakın savaşçısı olduğu söylenen, perde arkasında ABD ve İsrail tarafından yer ve zamana göre desteklenen, sıkıştırıldığı Suriye ve Irak’tan kaçan, ya da ABD eliyle PYD kontrolündeki bölgeden tahliye edilen, ABD’nin elini kolunu sallayarak geçişine izin verdiği, “savaşmak” için eğitilmiş bu kadar çok militan şimdi neden Afganistan’a gitti ve nasıl istihdam edilecek?
Krasnodar kentinde düzenlenen uluslararası güvenlik toplantısında konuşan Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) Başkanı Aleksandr Bortnikov, IŞİD ve yasaklı diğer terör örgütlerinin liderlerinin yeni bir küresel terör ağı kurmayı hedeflediklerini, militanların yeni terör yuvaları kurmak için istikrarsız bölgelere gönderildiğini, en fazla sayıda gönderildikleri ülkenin de Afganistan olduğunun altını çizdi. Suriye ve Irak’tan kaçan IŞİD militanlarının Afganistan’a yerleştirildiğini, Afganistan’da 10 bin civarında IŞİD militanının bulunduğunu tahmin ettiğini, Suriye ve Irak’tan kaçan militanların gelmesiyle bu sayının daha da artmakta olduğunu açıkladı. IŞİD terör örgütünün Afganistan’da hâlihazırda mevzilere sahip olduğunu ve militanların bu ülkeden; Orta Asya, İran, Çin ve Hindistan’a geçiş yaptığını aktaran Bortnikov, teröristlerin Afganistan’da; Tacikistan ve Türkmenistan üzerinden Rusya’ya saldırı girişiminde bulunduğunu vurguladı.
Afganistan’ın eski Devlet Başkanı Hamid Karzai de bir süre önce yaptığı açıklamada; ülkesindeki IŞİD terör örgütünün varlığının ABD’nin projesi olduğunu, IŞİD üyelerinin hepsinin yurt dışından bazı hedefler için getirildiğini ve terör örgütünün ABD tarafından desteklendiğini ifade etti.
Gerçekten son aylarda Afganistan’da zemin kazanmaya devam eden IŞİD, sık sık Afgan güvenlik güçlerini hedef almaya başlamıştır. Afganistan’ın başkenti Kabil’in, Şeş Derek semtinde Afgan Gizli Servisi’ne (NDS) ait bir merkeze yönelik intihar saldırısı düzenlenmiş, olayda altı kişi hayatını kaybetmiştir. IŞİD terör örgütü geçtiğimiz günlerde yine NDS’e ait bir eğitim kampını hedef aldığı bir intihar saldırısı gerçekleştirmiştir.
Bölgedeki sıkıntı sadece IŞİD terör örgütü değildir. ABD ve Pakistan ilişkileri de son dönemlerde oldukça sıkıntılı bir durumdadır. Virginia’daki Fort Myer askeri üssünde, geçtiğimiz hafta içinde, ABD’nin Yeni Afganistan Stratejisini açıklayan Trump, Pakistan’ı terör örgütlerine ev sahipliği yapmakla, ‘‘teröristler için güvenli liman’’ olmakla itham etmiş ve olası bir müdahalenin sinyallerini vermiştir.
Pakistan’ın radikal İslamcı örgütlere destek verdiği, tabii bu cihatçı projede atılan her adımın ABD desteğiyle yapıldığı, kullanılan cihatçıların zamanı geldiğinde de El Kaide lideri Bin Ladin örneğinde olduğu gibi miadını doldurunca bertaraf edildiği dünyanın malumu iken, ABD ile Pakistan şimdi neden karşı karşıya?
Pakistan’ın yeni stratejinin merkezine oturtulmasına en sert tepkiyi gösteren ülke; Pakistan ile yakın ilişkiler geliştiren ve hedef alınmasına izin vermeyeceğini ilan eden Çin’dir.
Çin’in bu tepkisinin, bütün bu restleşmelerin ve Pakistan’ın hedef tahtasına oturtulmasının arka planında yeni bir hegemonya ve paylaşım savaşı bulunmaktadır.
Bu savaşın gerçek niteliği ancak tarafların arkasındaki temel çıkarların incelenmesi yoluyla anlaşılabilir.
Meseleye Çin Perspektifinden bakılacak olursa;
ABD’nin izlediği Çin’i çevreleme politikası ve Asya-Pasifik stratejisi; Pakistan’ın jeopolitiğini Çin için vazgeçilmez kılmaktadır. Pakistan’ın güneyinde, Umman Körfezi’nin ve Basra Körfezi’nin kuzeyinden başlayıp, kuzeydoğudaki Keşmir üzerinden Çin’deki Sincan Uygur Bölgesi’ne ulaşan güzergâhın emniyeti ABD’yi çok ilgilendirmektedir.
Son iki yıl içinde, iki ülke arasında gerçekleşen karşılıklı üst düzey ziyaretler ve bu ziyaretler sırasında imzalanan anlaşmalar, Pakistan-Çin Ekonomik Koridorunun, Çin için ne kadar önemli olduğunun göstergesi niteliğindedir. Çin’in yeni “İpek Yolu” ya da “Bir Kuşak, Bir Yol” projesinde Pakistan’a özel bir yer vermesi bu jeopolitiğin bir sonucudur.
Çin’in, uzun zamandır rakibi olan Hindistan’la çatışmaya girdiği alan da burasıdır, Hindistan da geniş demir cevheri yatakları da dâhil olmak üzere, Afganistan’daki temel maden imtiyazları için rekabet eden temel aktörlerden bir tanesidir. İran’ın Çabahar limanı, muhtemelen Afganistan’dan çıkarılacak demir cevherinin sevk edilmesinde kullanılacak en önemli liman konumundadır.
Çin, hem ekonomik hem de terörle mücadele nedenlerinden ötürü İran’a ihtiyaç duymaktadır. Suudi destekli terör şebekelerini ortadan kaldırmak, Afganistan’da ve Ortadoğu’da IŞİD terör örgütüne karşı mücadelede İran’ın itici güç olmasını istemektedir.
Meseleye ABD perspektifinden bakıldığında ise; ABD, Rusya, İran ve Çin üzerine baskı kurmak amacıyla, doğrudan askeri müdahale, ekonomik ve finansal terörizm veya kültürel yumuşak güç (Soft Power) kullanma marifetiyle Kalpgah bölgesine komşu ülkeleri (Rimland) kontrol altına almak istemektedir. ABD’nin bu maksatla son zamanlarda yaptığı hamleler aşağıdadır;
Bütün bu bilgiler ışığında;
IŞİD terör örgütünün görevinin;
IŞİD terör örgütü, Taliban ve resmi Afgan güçleri arasındaki bu çatışmalar; Taliban’ın Kabil hükümetine ve onun ABD-NATO patronlarına karşı yürüttüğü bir savaş olmaktan çıkıp, Orta Asya’ya yayılacak, rakip grupların savaş sahasında ve ülkenin siyasi hayatında üstünlük için birbiriyle çatıştığı bir savaşa dönüşecek gibi görünmektedir.
Bütün bunları Rusya, Çin ve İran’daki stratejik planlamacılar da görüyor ve mutlaka buna karşı stratejiler geliştiriyorlardır.
Bakalım durdurmayı başarabilecekler mi? Kim ne hamle yapacak? Bekleyip göreceğiz…