Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu G4 Blok, 22 Temmuz 2020
Suriye, Libya, Kıbrıs ve Ege derken Ermenistan, “tek millet, iki devlet” olduğumuz Azerbaycan’a saldırdı.
Azerbaycan’ın Gürcistan üzerinden Türkiye’ye ve Avrupa’ya bağlantı noktası olan Tovuz bölgesine düzenlenen, 12’si asker, 1’i sivil olmak üzere 13 soydaşımızın şehit edildiği saldırıyı hemen herkes yalnızca Azerbaycan’a değil, Türkiye’ye de yapılmış bir saldırı olarak değerlendirdi.
Evet, aynen öyle.
Hedef bölgenin bir diğer önemi, Kars-Tiflis-Bakü demiryolu ve karayolunun yanı sıra Türkiye’ye doğalgaz sağlayan TANAP (Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi) boru hattıyla, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın buradan geçmesi.
Zamanlaması da manidar; Libya’da Rusya ve Fransa’yla, Ege ve Kıbrıs’ta bilumum emperyal güçlerle, Ukrayna-Kırım’da yine Rusya’yla, S-400’ler konusunda da ABD ile karşı karşıya geldiğimiz bir dönemde yaşandı.
Birilerinin Azerbaycan üzerinden Türkiye’ye mesaj vermek istediği o kadar açık ki!.. Nitekim saldırıdan sonra Erdoğan, “Bu saldırı Ermenistan’ın çapını aşan bir hadisedir.”dedi. Peki, kim o birileri?
Yine içeride hemen herkes Rusya’yı işaret etti. Doğrudur; ama Türkiye’nin yeniden ABD-NATO-AB’ye demirlenmesi çabalarından dolayı Rusya’yla ilişkilerin bir an önce bozulmasını isteyenlerin de hemen bu teze sarılması dikkat çekici.
Oysa biliyoruz ki sadece Rusya değil, Türkiye karşıtı tüm güçler Ermenistan’ın arkasında durdu, durmaya devam ediyor.
Sevr’deki Ermenistan planlarının öncelikli hedefi de, Türkiye ile Orta Asya arasındaki bağı koparmak üzere araya bir “Hıristiyan Devlet”in sokulmasıydı!..
Tamam, yetkililerimizin “ilişkimiz taktiksel” dediği Rusya’yı suçlayalım da, “stratejik ortak” olduğumuz söylenen ABD nerede duruyor, bunu konuşmayalım mı?
Halen Doğu Anadolu’daki bazı illerimizi kendisinin sayan, Türkiye’yi “soykırım” yapmakla suçlayan ve bunun tanınmasını isteyen, Ağrı Dağı’nı sembol olarak kullanan, Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ’ı işgal eden Ermenistan’la “önkoşulsuz” ilişki kurmamızı ABD de dayatmıyor mu?
En büyük “soykırım lobisi” ABD’de faaliyet göstermiyor mu?
Başkan’ları 24 Nisan’da “soykırım” değil “büyük felaket” ifadesini kullansa bile birçok eyalette “soykırım” iftirası kabul edilip anıtlar dikilmedi mi?
S-400 krizi kapsamında Temsilciler Meclisi’ne “soykırım”ın tanınması tasarısı da sunulmadı mı?
“Soykırım Anıtları” demişken; Ermenistan’ın Tovuz bölgesine saldırısından 6 gün önce Beyaz Saray Sözcüsü Kayleigh McEnany, polis şiddetinin protesto edildiği gösteriler sırasında heykellere yönelik saldırıları eleştirirken, protestocuların hedef aldığı sözde “Ermeni Soykırımı Anıtı”na da atıfta bulunarak, “Bu anıta yönelik saldırının tarihi bilgi ve anlayış eksikliğinden kaynaklandığını, anıtın kölelik dâhil insanlığa karşı işlenen suçları temsil ettiğini” söylemedi mi? Üstelik de bu sözleri önceden hazırlanmış bir metinden okumadı mı?
Devam edelim.
Ermenistan saldırısından 2 gün sonra ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Türk Akımı ve Kuzey Akım-2 projelerinde yer alan ülkeleri, “projeden hemen çıkın ya da ortaya çıkacak riski göze alın” diye tehdit etmedi mi?
Yine Pompeo, birkaç gün önce bu doğalgaz hatlarının inşaatında çalışan firmalara önceden kazanılmış haklar dâhilinde uygulanan yaptırım muafiyetinin sonlandırıldığını, yani firmalara da yaptırım uygulanacağını da açıklamadı mı?
Türk Akımı’nda hedef Türkiye, Rusya, Bulgaristan ve Sırbistan.
Kuzey Akım-2’de ise Rusya ve Almanya başta olmak üzere AB.
ABD’nin bu tehditlerine kim, nasıl tepki gösterdi? Almanya, bunun ülkesinin içişlerine karışmak olduğunu bildirdi. Merkel de yaptırımlara boyun eğilmeyeceğini söyledi.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borell, ABD’nin kendi sınırları dışında yaptırım uygulamasının hukuka aykırı olduğunu vurguladı.
Rusya ise, “ABD’nin yaptırımlarına karşılık verme planımız var.” dedi.
Ya Türkiye?
Takip edebildiğim kadarıyla ABD’ye haddini bildiren çıkmadı!..
Ezcümle, ne Rusya ne de ABD babamın oğlu ve aynen diğer bölgelerde olduğu gibi Kafkaslar’da da Türkiye’yi, Türklüğü sağlı sollu çembere alıyorlar.
Erdoğan geçen Cuma namazı çıkışında şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ermenistan işgalci. Azerbaycan toprağı Yukarı Karabağ işgal altında. İşin bu noktalara geleceği de belliydi.”
Acaba nereden belliydi?
Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’da 31 Mart’ta sözde parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini yaptırması, 14 Nisan’da ikinci turu yapılan seçimlerden önde çıkan Arayik Harutyunyan’ın 21 Mayıs’ta törenle göreve başlatılması; ancak Ankara’nın tepkisinin sadece Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün 30 Mart tarihli, “bu gayrimeşru seçimleri tanımıyoruz.” şeklinde bir açıklamasından ibaret kalmasından olabilir mi?
Saldırıdan sonra Erdoğan başta olmak üzere tüm yetkililer Azerbaycan’ın yanında olduğumuzu, ne gerekirse yapılacağını söyledi.
Elbette ki öyle; çünkü tek milletiz.
Ancak şu kuşatmayı yarmak için acilen yapılması gereken bir şey daha var: Azerbaycan’ın KKTC’yi tanımasının önünün açılması!..
“Önünün açılması” dedim; çünkü geçmişte Azerbaycan bu adımı atmak istediğinde Ankara, “zamanı değil” demişti.
İşte tam o zamandayız… O zaman tam bugündür.
Bu vesileyle 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı’mızın 46. yıldönümünü kutluyor, Kıbrıs Türklüğünün önderleri merhum Dr. Fazıl Küçük ve Baba Türk, küçük dev adam Rauf Denktaş ile Kıbrıs şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.
Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…