savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,4954
EURO
36,2629
ALTIN
2.962,32
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
17°C
Ankara
17°C
Hafif Yağmurlu
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C
Cumartesi Karla Karışık Yağmurlu
1°C
Pazar Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Pazartesi Karla Karışık Yağmurlu
2°C

Mustafa Kemal Atatürk’e Başkomutanlık ünvanının verilmesinin 99. yıl dönümü

Mustafa Kemal Atatürk’e Başkomutanlık ünvanının verilmesinin 99. yıl dönümü

 

 

Mustafa Kemal Atatürk’e

Başkomutanlık ünvanının verilmesinin 99. yıl dönümü

 

«Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize olan güven ve inancım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Şu dakikada, bu kesin inancımı yüksek hey’etinize karşı, bütün millete karşı bütün dünyaya karşı ilân ederim.» Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Tek ve Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’e Başkomutanlık ünvanının verilmesinin 99. yıl dönümünde, Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, özlem ve minnetle anıyoruz.

 

Yunan ordusu, Anadolu içerilerine doğru ilerlemektedir. 1921 yazında Eskişehir’i de ele geçirmiştir. Düzenli Türk ordusu henüz kuruluş sürecinde olduğundan yeterli güç ve imkana sahip değildir.

Mustafa Kemal Paşa ordumuzu plânlı bir şekilde Sakarya Nehri gerisine çekmektedir.

1921 yılı Temmuz ayı, yeni kurulan Türk Devletinin kaderinin tayin edileceği Sakarya Savaşında son hesapların yapıldığı günlerin arifesiydi. 

Türk ordusunun 21 Temmuz’da yapmış olduğu taarruz başarılı olamayınca, Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Türk ordusu, hem güvenliğini sağlamak hem de savaşa hazırlanabilmek için Sakarya Irmağının doğusuna çekilir.

Yunan ordusu Eskişehir’den çıkmış, doğuya doğru ilerlemektedir…

Ankara’da sinirler gergindir. Meclisin, Kayseri’ye  göçü gündemdedir.

Yunanlıların ilerlemesi ve Türk ordusunun Sakarya’nın doğusuna çekilmesi halk arasında ve Meclis’te karamsarlığa neden oldu. Artık savaşın kazanılamayacağı söylentileri yayılmaya başladı. Meclis’te, “Millet nereye gidiyor?”, “Ordu ne yapıyor?” sözleriyle sert tartışmalar yaşandı. Bazı milletvekilleri, Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geçmesi gerektiğini ifade etmeye başladılar. Bu kişiler, iki grupta toplanıyordu. Bunların bir kısmı Mustafa Kemal Paşa’ya güvenirken, diğer bir kısmı da güvenmiyor ve kaybedilecek savaşın sorumluluğunu ona yüklemek istiyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa, ordunun başına geçmek için TBMM’nin bütün yetkilerinin üç ay için kendisine devredilmesini istedi. Mustafa Kemal’in bu yetkileri istemesindeki amacı, o günün koşullarında çabuk karar almak ve alınan kararı anında uygulayabilmekti. TBMM, 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa’yı “Türk Orduları Başkomutanı” olarak atadı. 

 

Tarih: 5 Ağustos 1921 
Yer: TBMM



Başkomutanlığıma yapılan itirazlar[1]

 

Efendiler, bu önergem, doğruluktan yanaymış gibi görünerek tekliflerde bulunanların gizli düşüncelerini açığa vurmalarına yol açtı. Derhal itirazlar başladı. «Bir defa, Başkomutanlık ünvanını veremeyiz» dediler. «O, Büyük Millet Meclisi’nin manevî şahsiyeti içindedir. Başkomutan Vekili denilmelidir.»

İkinci olarak, «Meclis’in yetkilerini kullanmak gibi bir imtiyazın verilmesi asla söz konusu olamaz» düşüncesini ileri sürdüler.

Ben, padişah ve halifeler tarafından verilegelmiş eski bir ünvanı takınamayacağımı; yerine getireceğim görev, fiilen başkomutanlık olduğuna göre, bu ünvanı olduğu gibi vermekten kaçınmanın yersizliğini ileri sürerek görüşümde direndim.

Durum, Meclis’in değerlendirdiği ve belirttiği gibi olağanüstü olduğuna göre, benim de alacağım kararların ve yapacağım işlerin olağanüstü olması gerekeceğine şüphe yoktu.

Düşünce ve kararlarımı çabuk ve sert bir şekilde yürütmek ve uygulamak zarureti vardı. Hükûmetten ve Meclis’ten izin istemekle doğacak gecikmelere durum elverişli olmayabilirdi. Bütün memleketi ve memleketin bütün kaynaklarını ilgilendiren emir ve tebliğlerim için, her işin ilgili bakanından veya Bakanlar Kurulu’ndan olur ve izin almak, benim yapacağım Başkomutanlıktan beklenen yararları sağlayamazdı. Onun için kayıtsız ve şartsız emir verebilmeliydim.

Bunun için de Büyük Millet Meclisi’nin yetkisi benim kişiliğimde belirmeliydi. Bunu, başarı için zarurî görüyordum. Onun için bu noktada ısrar ettim.

Salâhattin Bey, Hulûsi Bey gibi birtakım milletvekilleri, Meclis’in, kendi yetkisini bir başkasına vermekle işleyemez duruma geleceğinden, milletten aldığı vekâleti başkasına devretme hakkı bulunmadığını ve aslında orduya komuta edecek bir kimseye Meclis’e ait yetkilerin verilmesinin söz konusu olamayacağını, buna gerek de olmadığını belirttiler. Meclis’in yetkisini kullanabilecek bir kimseye, milletvekillerinin şahsen güvenemeyecekleri ihtimalinden söz edenler de oldu.

Ben bu düşüncelerin hiçbirine karşı çıkmadım. Hepsini doğru bulduğumu belirttim. Meclis’in bu noktayı çok dikkatle ve önemle düşünüp incelemesini söyledim. Yalnız, şahıslarından korkanların, telâşlarına yer olmadığını söyledim. 4 Ağustosta bu konu bir karara bağlanamadı. Görüşme, 5 Ağustos 1921 günü de devam etti.

Bugün bazı milletvekillerindeki kararsızlığın iki noktada toplandığı anlaşıldı. Birincisi: Meclis’in varlığının herhangi bir şekilde iş göremez duruma getirilmesi; ikincisi de üyelerden herhangi biri için keyfî ve kanunsuz işlem yapılması…

Bu şüphe ve kararsızlıkları giderecek şekilde konuştuktan ve açıklamalar yaptıktan sonra, yapılacak kanuna da bu hususlarla ilgili bağlayıcı hükümler konmasının yerinde olduğunu belirttim ve vermiş olduğum önergeyi buna göre bazı maddeler haline getirerek bir tasarı şeklinde Meclis’e sundum. İşte bu tasarı maddeleri üzerinde yapılan görüşmeler sonunda, bana Başkomutanlık ünvanının verilmesiyle ilgili, 5 Ağustos 1921 tarihli kanun çıktı.

Bu kanunun ikinci maddesine göre bana verilmiş olan yetki şuydu:

«Başkomutan, ordunun maddî ve manevî gücünü büyük ölçüde artırmak, sevk ve idaresini bir kat daha sağlamlaştırmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bununla ilgili yetkisini Meclis adına fiilen kullanabilir.»

Bu maddeye göre benim vereceğim emirler kanun olacaktı.

Efendiler, bu ünvanın verilişinden dolayı, «Meclis’in bana karşı gösterdiği güvene lâyık olduğumu az zamanda ispatlamayı başaracağım» dedikten sonra, Meclis’ten bazı ricalarda bulundum: Örnek olarak, Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay

Başkanlığı görevlerini yapmakta olan Fevzi Paşa Hazretleri’nin yalnız Genelkurmay’ın işleri ile uğraşabilmesi için, İçişleri

Bakanlığı görevinde bulunan Refet Paşa’nın Millî Savunma Bakanlığı’na getirilmesi ve onun yerine bir başkasının seçilmesi gibi…

Özellikle, Meclis’in ve Bakanlar Kurulu’nun içeriye ve dışarıya karşı sükûnet içinde ve çok güçlü bir durum ve görünüşte kalmasının önemli olduğunu, ufak tefek sebeplerle Bakanlar Kurulu’nu sarsmanın doğru olmadığını arz ettim. Kanun teklifi, o gün açık oturumda okundu. Öncelikle görüşüldü ve ad okunarak oylandı. Oy birliğiyle kabul edildi.

Bu münasebetle yaptığım kısa bir konuşmanın bir iki cümlesini, tekrar etmeme müsaade buyurmanızı rica ederim. O cümleler şunlardı:

«Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize olan güven ve inancım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Şu dakikada, bu kesin inancımı yüksek hey’etinize karşı, bütün millete karşı bütün dünyaya karşı ilân ederim.»


[1] Nutuk, Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.