MÜYESSER YILDIZ, Sincan 3 Nolu L Tipi Cezaevi 27 HAZİRAN 2020
Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan geceyi uykusuz geçirdim.
Aklım fikrim Barışlar’ın, Hülya Kılınç’ın, Murat Ağırel’in, Ferhat Çelik’in ve Aydın Keser’in duruşmasındaydı. Radyo, televizyon olmadığı için kararı ancak ertesi gün öğleden sonra, avukat arkadaşlardan biri gelirse öğrenebilecektim.
Sabah oldu, 09.30 gibi havalandırmaya çıkardılar. Ayağımın altında dolaşan bir karıncayı ezmemeye çalışırken havalandırmanın kapısı açıldı. Nihayet geçen hafta verdiğim dilekçe sonucunda istediğim gazeteler gelmişti. 7 Haziran’dan beri ilk kez gazete görüyordum, havalara uçtum! Korona olmasa getiren görevlilere sarılacaktım.
Gözlüğüm yanımda olmadığı için aralarından birini çektim. Yeniçağ’ın manşeti, “Vicdana Sığmıyor”u okuyabildim. Bir olumsuzluk olduğunu anladım. Gözlerimi zorlayarak spotları okuyunca sadece Barış Terkoğlu, Ferhat Çelik ve Aydın Keser’in tahliye edildiğini, diğerlerinin ise tutukluluğunun devam kararı verildiğini öğrendim. Havadan yere çakıldım. Öfkeyle ne kadar hızlı yürümeye başladıysam yukarıdaki koğuştan bir kadının, “Çok iyi volta atıyorsun.” dediğini duydum.
Bir saatlik havalandırma bitiminde koğuşa dönünce gözlüğümü kapıp olanları satır satır okudum.
Çünkü O Zaman İmralı Masası Kurulmuştu
Pehlivan ve Terkoğlu’nun savunmaları ülkemizin dünü ve bugününe dair o kadar çok şey hatırlattı ki…
Pehlivan, 9 yıl önce FETÖ kumpası ile tutuklandığımızda yine şehit haberi yapmamızın sorgulandığını, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ile suçlandığımızı hatırlatmış.
Evet, öyle oldu, suçladılar; çünkü İmralı Masası kurulmuştu, “açılım-saçılım” başlayacaktı. Böyle kritik bir zamanda şehitleri hatırlatmanın yeri miydi?
Pehlivan şunları da söylemiş;
“‘Neyse ki; Fetullahçılar gibi bilgisayarıma belge yüklemediler, direkt haberi suç delili yaptılar.’ diye sevinmeli miyim, üzülmeli miyim?”
Üzülelim Pehlivan, hukuk ve ülkemiz adına… Hiç olmazsa onlar “-mış” gibi bir “delil” üretmek adına çaba göstermişti! Artık gerek yok; doğrudan haberden suç çıkarılıyor. Benim de Erdoğan’ın açıklamalarından hareketle yazdığım yazıların “suç” sayılması ve evdeki her dijital cihaza imajı alınmadan el konulması tesadüf olmasa gerek, değil mi?
Devlet Tuzak Kurar Mı?
Barış Terkoğlu’na geçeyim. Elli sayfalık iddianameyi iki defa okudum. Terkoğlu’nun adı sadece iki yerde geçiyor.
“Odatv’nin Yazı İşleri Md.” denmiş. Herhangi bir suç isnadı, delil vs. yok. Tek suçu Yazı İşleri Müdürü olmak.
Terkoğlu’nun şu cümlesi beni yine 9 yıl öncesine götürdü:
“İktidar içindeki çetelerin tezgâhı ile devlet yurttaşına tuzak kurmaz.”
9 yıl önce devlette mektup yazıp yaşanan hukuksuzlukları anlatabileceğimiz birileri vardı. Örneğin, Meclis muhabiri olduğum için tüm partileri temsil ettiğine inandığım, dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile AYM Başkanı Haşim Kılıç’a mektup yazmış, Kılıç’tan cevap da almıştım.
Günlerdir düşünüyorum, bugün devlette mektup yazabileceğimiz, bize cevap verecek birileri var mı diye; bulamıyorum!
Her neyse, Cemil Çiçek’e yazdığım mektupta aynen şöyle demiştim:
“Devlette birtakım polis, savcı ve hâkimler medya ayağı da olmak üzere vatandaşa tuzak kuruyor. Sizden tek talebim, Meclis’te bir komisyon kurup bunu araştırmanızdır.”
9 yılda nereden nereye gelinmiş, görüyorsunuz.
Terkoğlu’nun Kritik (Sakıncalı) Soruları
Terkoğlu’nun savunmasından devam edelim. Yıllardır yazı yazdığını belirtip şunları sormuş:
“Cumhurbaşkanı’nı eleştiriyorum, bakanları eleştiriyorum, genelkurmay başkanlarını eleştiriyorum. Efendim MİT kutsal bir örgüt müdür? MİT dokunulamaz mıdır? MİT sorgulanamaz mıdır? MİT; hatası, eksiği gösterilemez midir? Hâşâ, MİT mensupları peygamberin sahabeleri midir?”
Bu sorular üzerine neleri mi hatırladım? Şunları:
– Ergenekon şemasının MİT’ten gönderildiğini…
– Devrimci Karargâh soruşturmasının MİT kaynaklı olduğunu…
– Ali Tatar’ı ölüme götüren askeri casusluk kumpasında bazı MİT’çilerin de rol aldığının öne sürüldüğünü…
– 15 Temmuz darbe ihbarının MİT’e yapıldığını; bu konuda MİT ile Genelkurmay’ın açıklamaları arasındaki çelişkinin henüz giderilmediğini…
– Ülkenin tüm kurumları birer birer zayıflarken MİT’in devlette bir numara haline geldiğini… TSK’nın gözü kulağı olan GES’in (Genelkurmay Elektronik Sistemler) dahi MİT’e devredildiğini…
– Erdoğan’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan için “sır küpüm” dediğini; Fidan’ın Davutoğlu Başbakan iken AKP’den milletvekili olmak için başvurduğunu, ama Erdoğan’ın tepkisi üzerine adaylıktan çekilip görevine devam ettiğini…
Bunca yaşanmışlıktan sonra öğrendik ki sorgulanamazmış!
Terkoğlu’nun savunmasından son bir nokta:
“Ben haberi yapan Hülya Kılınç ile hiç konuşmadığım gibi mahkeme kapısında tanıştık. Bu kadar koordinasyonsuzuz.” demiş.
2011’de tutuklandığımızda Odatv’de 10 aydır yazıyordum ve sadece Barış Pehlivan ile telefonda görüşmüştüm. Tutuklandıktan 7 ay sonra Silivri’den Çağlayan Adliyesi’ne getirilirken beni araçta onlardan ayrı bir yere, tek başıma oturtmuşlardı. Cezaevi aracından adliyenin garajında indirildiğimizde Pehlivan ve Terkoğlu ile ilk kez tanışmıştık.
Soruyorum, ne değişti? Hiçbir şey.
Dün de Odatv hedefti, bugün de…
Dün de bolca kumpas vardı, bugün de…
Geçmiş olsun sevgili Terkoğlu. Vardiya sende…
Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…