savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Ankara
2°C
Karla Karışık Yağmurlu
Pazar Karla Karışık Yağmurlu
1°C
Pazartesi Açık
1°C
Salı Parçalı Bulutlu
3°C
Çarşamba Çok Bulutlu
4°C

PKK Dostu ABD’liyi “Heyecanlandıran” Gelişme Neydi?

PKK Dostu ABD’liyi “Heyecanlandıran” Gelişme Neydi?

PKK Dostu ABD’liyi “Heyecanlandıran” Gelişme Neydi?

 

Müyesser Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu G4 Blok, 06 Eylül 2020

Kaynak: https://odatv4.com/pkk-dostu-abdliyi-heyecanlandiran-gelisme-06092013.html

 

 

Ankara tamamen Ege-Kıbrıs’taki kuşatmaya odaklanmış durumda, ama Libya ve Suriye’de de ilginç gelişmeler var. Öncelikle Suriye’yi anlatalım.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, sadece 15 gün önce Türkiye ile ABD arasında iki temel ulusal güvenlik meselesi olduğunu vurgulayıp, “Birincisi ABD’nin Suriye’de PYD/YPG’ye verdiği destek, ikincisi FETÖ konusunda tatmin edici adım atmış olmamasıdır. Bizim açımızdan bu iki konu, ulusal güvenlik meselesidir.”dedi.

Sözde “stratejik müttefikimiz” ABD’nin, ulusal güvenlik meselesi saydığımız bu iki konuda da politikası belli. Her iki terör örgütünü korumaya ve desteklemeye devam ediyor. Peki şimdiye kadar, “Suriye’de terör koridoru kurulmasına izin vermeyeceğiz.” diyen Ankara, bu anlamda ulusal güvenliğimize ne kadar sahip çıkıyor; sadece geçen ay olanlara bakalım.

Bilindiği gibi Ağustos başında ABD’li bir şirketin PKK/YPG ile petrol anlaşması imzaladığı ve bunu bizzat ABD yönetiminin sağladığı ortaya çıktı. Beraberinde Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in anlaşma konusunda Ankara’yı bilgilendirdiği ve “Ankara’nın olumsuz tepki vermediği” öne sürüldü.

Dışişleri Bakanlığı ise anlaşmayı medyadaki, haberlerden öğrendiklerini bildirip, bu adımı destekleyen ABD’yi “esefle” kınadı. Ancak Erdoğan, “Bu tabii yeni bir şey değil.” dedi ve “Böyle bir felaketi Sayın Trump’a söylediğini, ama şu ana kadar olumlu bir gelişme yaşanmadığını” açıkladı. Erdoğan, konunun takipçisi olduklarını da kaydetti.

Bu Ne Anlaşması?

Ağustos ortasında iktidarı destekleyen Yeni Şafak gazetesinde dikkat çekici bir haber yayınlandı.

Haberde; ABD’nin Suriye’de PKK/PYD/YPG’ye direnen aşiretlerle görüşüp, terör örgütünün çekilmesi halinde bölgeye Suudi Arabistan ve Mısır’dan oluşan bir ordunun getirilmesini teklif ettiği, bunu kesin bir dille reddeden aşiret lideri İbrahim El Hevil’in, “Sadece TSK gelirse bunu kabul ediyoruz.” demesi üzerine de ABD’lilerin, “Türkiye buraya giremez; çünkü bizim Türklerle bir anlaşmamız var.” cevabını verdiği anlatılıyordu.

Doğruysa, “Bu neyin anlaşması? Ne zaman yapıldı?” diye sormakla yetinip PKK’ya destek konusunda ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi McGurk’u aratmayan ve petrol anlaşması konusunda Ankara’yı bilgilendirdiği öne sürülen James Jeffrey ile devam edelim.

24 Ağustos’ta Cenevre’de başlayan Suriye Anayasa Komitesi çalışmalarından 1 hafta önce gazetecilerle telekonferans görüşmesi yapan Jeffrey, “Kuzeydoğu Suriye’deki siyasi ve hükümet güçleri temsilcilerinin” de devrede olduğu mesajını verirken, petrol anlaşmasıyla ilgili şunları söyledi:

Bu özel bir operasyon. Bu petrol sahaları yıllardır, IŞİD’den bu bölgeleri geri aldıkları günden bu yana, özerk yönetim tarafından işletiliyor. Bu alanları, IŞİD’e karşı operasyonlarını sürdürmek için kullanıyorlar, hem kendi araçları için yakıt ihtiyaçlarını karşılıyorlar hem de ekonomilerinin önemli bir kaynağını oluşturuyor… Biz ve diğer koalisyon üyeleri, istikrar fonları ile onların ekonomisine destek sağladık, hem de yüzlerce milyon dolarla… İstikrarı sağlamayı ve IŞİD ile savaşmayı sürdürdükleri müddetçe, onların ekonomik açıdan iyi durumda olmalarını istememiz bir sürpriz değil. SDG, IŞİD’le mücadele eden 82 üyeli uluslararası koalisyonun bir partneri. Bu nedenle 2015 yılından bu yana SDG güçlerine eğitim veriyoruz. Ayrıca, ABD Başkanı Trump’ın kararı üzerine bu güce, petrol sahalarının korunması görevi de verildi.”

Jeffrey’in, “Kuzeydoğu Suriye’deki siyasi ve hükümet güçleri… özerk yönetim” ifadelerine dikkat!..

ABD’li temsilciye, geçen yıl gündeme getirdiği, “Ankara ile SDG arasında diyalog” beklentisi hatırlatılıp, bir gelişme olup olmadığı da soruldu. Jeffrey, şu karşılığı verdi:

Biz, geçen sene 17 Ekim’de Türk tarafı ile müzakere ettiğimiz, kuzeydoğu Suriye’deki ateşkesten son derece memnunuz… Türkiye, kendisine yönelik bir dizi tehdit ile karşı karşıya, PKK çok önemli bir tehdit, bir diğeri DEAŞ. Bir üçüncü tehdit ise bölgedeki İran, Suriye, Rus güçleri. Türkiye ile hem Suriye’deki durum hem de genel olarak, her düzeyde çok yakın bir iletişim halindeyiz. Türkiye’nin İdlib’deki pozisyonunu çok güçlü bir şekilde destekliyoruz. Kuzeydoğu’ya ilişkin de görüşmelerimiz sürüyor.”

Konu “ulusal güvenliğimiz” olduğuna göre;

Suriye’deki terör örgütünü desteklemekle kalmayıp, Türkiye’ye onlarla “diyalog” teklifinde bulunan bu isimle değil görüşülmesi, ülkemize gelmesine izin verilmemesi lazım; ama ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin Ankara Jeffrey’i en üst düzeyde ağırlamayı sürdürdü.

Terör örgütünün “devletleşmesi” anlamına gelen petrol anlaşmasından sonra da bu tablo değişmedi.

Jeffrey, Cenevre’deki toplantıların ardından 26 Ağustos’ta Türkiye’ye geldi. İstanbul’da kim olduğu açıklanmayan “Suriyeli muhaliflerle” görüştükten sonra Ankara’ya geçip, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’la bir araya geldi.

Görüşme sonrası aynı açıklamalar yapıldı; “ikili ve bölgesel güvenlik konularında görüş alışverişinde bulunuldu… Suriye’deki terör örgütlerine desteğin kabul edilemez olduğu vurgulandı” gibi.

Ancak ABD’nin terör örgütleriyle petrol anlaşması yapmasının hesabı, Jeffrey’in bu anlaşmayla ilgili olarak Ankara’yı bilgilendirdiği ve “Ankara’nın sessiz kaldığı” iddiası soruldu mu; bilmiyoruz!..

Ankara “Ateşkesi” Neden Kabul Etti?

Ekim’deki Barış Pınarı Harekâtı’nı hatırlayacaksınız; Trump, önce o rezil mektubu, ardından Başkan Yardımcısı Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo’yu gönderdi. ABD’nin Suriye’de “güvenli bölge” oluşturma sözü üzerine harekâta ara verildiği, verilen söz tutulmazsa devam edileceği duyuruldu. ABD sözünü tutmadı, ama bir daha Barış Pınarı’nın adı bile anılmadı.

İşte bu konuda, James Jeffrey’in İstanbul’a geldiği gün ABD’li bir başka ismin açıklaması daha oldu. O isim, Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya İlişkileri Müsteşar Yardımcısı Vekili Philip Reeker’di. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini şikâyet eden Amerikan Helenik Enstitüsü’ne, Bakan Pompeo adına bir mektup gönderen Reeker, “Türkiye’nin Ekim 2019’da Suriye’nin kuzeydoğusuna sınır ötesi harekât düzenlemesini takiben bakanlarına ve kurumlarına getirilen ABD yaptırımlarının, hala yürürlükte olan müzakere edilmiş ateşkesin temelini oluşturduğunu’” bildirdi.

Yukarıda aktardığımız, Suriye’deki aşiretlerle görüşen ABD’lilerin söz ettiği “anlaşma” acaba bu mudur?!..

Terör Örgütü Perişan Mı Oldu Devlet Mi Oluyor?

James Jeffrey’in Ankara temaslarına dönelim. 26 Ağustos’ta Esenboğa Havaalanı’na indiğinde, “Suriye meselesiyle ilgili heyecan verici gelişmeler var.” dedi. Jeffrey’i “heyecanlandıran” gelişmeler neydi; bunu da bilmiyoruz!..

Ancak bazı yetkililerin açıklamaları, Ankara’da ciddi bir kafa karışıklığı yaşandığı izlenimini veriyor.

Örneğin Cumhur İttifakı’nın ortağı Bahçeli 13 Ağustos’ta şöyle konuştu:

Memnuniyetle ve müsterih bir vicdanla ifade etmeliyim ki, PKK tükenmiş, bitme aşamasına gelmiştir. Bölücü terör örgütü dağılmanın eşiğindedir… Irak’ta, Suriye’de terör örgütü perişan vaziyettedir.”

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar 23 Ağustos’ta Tuzla’daki törende, “Güney sınırlarımızda oluşturmak istenen terör koridorunun üst üste gerçekleştirilen etkili ve başarılı askeri harekâtlarla önlendiğini” vurguladı. 27 Ağustos’ta konuk olduğu Anadolu Ajansı Editör Masası’nda da Türkiye’nin sınır bölgelerinde herhangi bir terör koridoru oluşmasına müsaade etmeyeceğini belirtip, şunları söyledi:

Hepimizin bildiği gibi orada, 40 binden fazla vatandaşımızı katleden silahlı terör örgütü PKK var. PKK ile paralel bir de YPG var. Bunlar çeşitli isim adı altında çıkmaktadır. Karşımızda bir terör örgütü var, isimleri ne olursa olsun. Dolaysıyla bu örgütle mücadelemiz devam ediyor. Bunun anlaşılması ve görülmesi lazım. Bu konuda müttefiklerimizle, dostlarımızla maalesef anlaşamadık, anlaşamıyoruz. Bunu da her seferinde masada tutuyoruz ve söylüyoruz: PKK eşittir YPG, YPG eşittir terör… ABD ve Rusların Türkiye’ye verdikleri sözleri yerine getirmediğini belirtti. Akar “ABD ve Rusya bugüne kadar verdikleri sözleri, daha önce yapılan çalışmalardaki taahhütleri yerine getirmedi. Hala orada maalesef teröristlerin varlığı sürüyor ve bu teröristler bir şekilde bizim kontrol ettiğimiz bölgelere sızma girişiminde bulunuyorlar. Tacizlere ve tecavüzlere yelteniyorlar fakat Mehmetçiğimiz onlara misliyle cevabını veriyor.”

Peki, Erdoğan, ABD’li James Jeffrey’in Cenevre’den Türkiye’ye gelmesinden iki gün önce yapılan kabine toplantısının ardından neler söyledi? AB’nin Türkiye’ye karşı ikiyüzlü tavır sergilemesinden yakındıktan sonra, “ABD’deki benzer çevrelerden de benzer yaklaşıma maruz kalıyoruz. Türkiye’yi terör örgütleri ile mücadelesinde yalnız bırakmıştır. Terör devleti kurulmasının da önünü açtı. Bununla ilgili olarak da binlerce kamyonlarla silah yolladılar. Bununla kalmamış, PKK/YPG ile bir olup, ülkemize karşı pozisyon almışlardır.” dedi.

Erdoğan’ın “terör koridoru” yerine “terör devleti” ifadesini kullanması çok dikkat çekiciydi, ama Jeffrey’i “heyecanlandıran” herhalde bu değildir!..

Not: Rusya, PYD/YPG’lileri ağırladı, anlaşma imzaladı. PKK’yı bile terör örgütü saymadığından olsa gerek, Ankara Rusya’ya da “ses bombalarıyla” tepki vermekle yetindi. Bu arada ABD, Rum kesimine uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı, Dışişleri Bakanı Pompeo, Rumlar için “kilit ortağımız” dedi. ABD’nin söz konusu kararı gözden geçirmesini isteyen Dışişleri Bakanlığı’mız da aksi halde “Gerekli mukabil adımların kararlılıkla atılacağını” açıkladı. Bu gelişmelerden sonra atılacak en mukabil adım; S-400’lerin süratle faaliyete geçirilmesinden başka ne olabilir?!..

Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…

 

ETİKETLER: ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.