Ercan Caner, Sun Savunma Net, 23 Şubat 2020
‘‘Boşuna uğraşmayın, atı alan Üsküdar’ı geçti’’ açıklamasını yapan Erdoğan’ın referandum gecesinden bir görüntüsü.
RAND web sitesinde; Türkiye’nin Milliyetçi Rotası – ABD-Türkiye Stratejik Ortaklığı ve ABD Ordusu için Sonuçları (Turkish Nationalist Course – Implications for the U.S.-Turkish Strategic Partnership and the U.S. Army) başlıklı 245 sayfalık bir rapor yayınlanmıştır.
Rapor: Stephen J. Flanagan, F. Stephen Larrabee, Anika Binnendijk, Katherine Costello, Shira Efron, James Hoobler, Magdalena Kirchner, Jeffrey Martini, Alireza Nader ve Peter A. Wilson tarafından kaleme alınmıştır.
Bu rapor; ABD Kara Kuvvetleri Genelkurmay Başkan Yardımcılığı Ofisi, G-3 (Harekât), G-5 (Sivil-Asker İşbirliği) ve G-7 (Eğitim ve Tatbikat) tarafından desteklenen; ‘‘Türkiye’nin Değişken Dinamikleri – ABD-Türkiye Stratejik Ortaklığı ve ABD Ordusu için Sonuçları’’ başlıklı proje kapsamında yapılan araştırma ve analizlerin sonuçlarını ortaya koymaktadır. Projenin maksadı Türkiye’nin iç, dış ve savunma politikalarındaki eğilimleri analiz etmek ve ABD savunma stratejisi ve kuvvet planlaması açısından sonuçlarını değerlendirmektir.
Birleşik Devletler ve Türkiye arasındaki ortaklık, çeşitli meselelerde ABD ve Türk çıkarlarının bir zamanlar olduğu gibi örtüşmemesi ve bu zorlukların ele alınmasına yönelik politikalarda önemli görüş anlaşmazlıkların ortaya çıkması nedeniyle son yıllarda oldukça gerginleşmiştir.
Suriye ve Kürt meselesine yaklaşımdaki farklılıklar, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerindeki gerginlikler, artan terörizm tehdidi ve Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türk siyasetindeki otoriter kayış hakkındaki ABD endişeleri bir araya gelerek, işbirliğinin sınırlanmasına ve karşılıklı güvenin altının oyulmasına neden olmuştur. İki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden olan gerginliklerin önde gelenleri aşağıda sıralanmıştır:
Türkiye’de, ikisi de Erdoğan ve diğer Türk liderlerin tahrik eden ifadeleri nedeniyle alevlenen, ABD’nin Türkiye’nin istikrar ve güvenliğine katkısı üzerinde şüpheler olduğundan, halk arasında Amerikan karşıtlığı giderek derinleşmiştir.
Raporun ana bulgular kısmında iki önemli tespit yer almaktadır:
2017 Referandumu ve İcracı Cumhurbaşkanlığına Giden Yol
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin 2012 yılından beri en önemli siyasi hedefi; Türkiye’nin yönetim sistemini parlamenter sistemden güçlü bir icracı cumhurbaşkanlığına dönüştürmek ve AKP’nin dindar muhafazakâr seçmenlerinin değerlerini yansıtan kültürel bir uyum sürecini gerçekleştirmektir.
Türkiye’de, 1982 yılında ordu tarafından dayatılan anayasasının, sivil halka ve demokratik değerlere önem veren bir anayasa ile değiştirilmesine yönelik geniş bir siyasi fikir birliği bulunmaktadır. Erdoğan, anayasal değişiklikleri de içeren başkanlık sistemine olan ilgisini ilk kez 2010 yılında dile getirmiştir.
2011 yılı genel seçimlerinden sonra partiler bir anayasa komisyonu kurulması konusunda ve bir anayasa taslağı üzerinde kısmen de olsa anlaşmış, fakat bu komisyon, CHP’nin AKP’nin açıkça başkanlık sistemini dayatması nedeniyle 2016 yılında dağılmıştır. Gelişen bu durum üzerine; AKP kendi başına bir anayasa taslağı hazırlamaya başlamıştır, ancak onaylanması için parlamentoda gerekli üçte iki çoğunluğa sahip değildir.
AKP bunun üzerine; MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, güçlü ve icracı bir cumhurbaşkanlığı sistemine, mevcut anayasanın laiklik ve Kemalist milliyetçiliği garanti altına alan ilk dört maddesinin aynı kalması şartıyla desteğini açıkladığı Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasına kadar tıkanan taslak anayasayı halkoyuna sunmak maksadıyla, mecliste bir oylamanın yollarını aramaya başlar.
Olağanüstü hal şartlarında ve AKP’nin medya baskısı altında yapılan 16 Nisan 2017 referandumu, büyük ölçüde hükümetin önerdiği anayasa değişikliklerinin geçmesini sağlamayı esas almaktadır. Bu avantajlara rağmen oylama sonucunun birbirine çok yakın olması; siyasi, sınıfsal ve etnik saflardaki derin ayrılıkları ortaya çıkarmış ve birçok siyasi gözlemcinin, o zamanki durgun ekonomik durum göz önüne alındığında, Erdoğan’ın anayasa değişiklikleri için yeterli desteği sağlamasının zor olacağı yönündeki tahminlerini de doğru çıkarmıştır.
Yukarıdaki haritada da görüldüğü gibi AKP’nin kalesi olan Anadolu’nun merkezindeki muhafazakâr seçmenler anayasa değişiklikleri yönünde oy kullanırken, laik muhalefetin yaşadığı İstanbul, Ankara ve Ege kıyıları ile ülkenin güneydoğusunda bulunan Kürtlerin çoğunlukta olduğu kentler anayasa değişiklerinin aleyhinde oy kullanmıştır. CHP ve HDP; oy verme işlemlerindeki usulsüzlükler nedeniyle (MÜHÜRSÜZ OY PUSULALARININ GEÇERLİ KABUL EDİLMESİ) Yüksek Seçim Kuruluna başvurarak referandumun iptalini talep etmiş, ancak bu çabaları sonuçsuz kalmıştır.
Çevirenin Notları: Bu yazı, RAND Düşünce Kuruluşu tarafından kaleme alınan; Türkiye’nin Milliyetçi Rotası – ABD-Türkiye Stratejik Ortaklığı ve ABD Ordusu için Çıkarımlar (Turkish Nationalist Course – Implications for the U.S.-Turkish Strategic Partnership and the U.S. Army) başlıklı raporun ‘‘The 2017 Referendum and the Path to the Executive Presidency – 2017 Referandumu ve İcracı Cumhurbaşkanlığına Giden Yol’’ alt başlığının çevirisidir.
Sun Savunma Net, Türk kamuoyunda tartışılan raporun bazı bölümlerini çevirerek sayın okurlara sunmaktadır. Sun Savunma Net sitesinde rapordan çevirilerin yer aldığı; ‘‘Sivil-Asker İlişkileri ve Askeri Kabiliyetler’’, ‘‘İç Kutuplaşma, Milliyetçilik ve Otoriter İktidar’’, ‘‘AKP ve Yeni Türkiye’’, ‘‘Orta Doğu İhtirasları’’, ‘‘Kıbrıs Meselesi’’, ‘‘Sıfır Sorundan Değerli Yalnızlığa’’ ve ‘‘Gülen Hareketi ve 15 Temmuz Darbe Girişiminin Etkileri’’ başlıklı yazıları da okuyabilirsiniz.
Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve raporda ifade edilen görüşler yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilerek paylaşılması Sun Savunma Net sitesi ve çevirenin ifade edilen ve ileri sürülen görüş ve iddiaları paylaştığı anlamına gelmemektedir. Raporun tamamına aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.