Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 30 Ekim 2019 (Güncelleme 23 Ağustos 2020)
‘‘Suriye cesedini bölmek’’ adlı makaleden alıntıdır. Kaynak: JEWISH POLICY CENTER
Türkiye ile ABD ve Rusya Arasında Varılan Mutabakatlar
Barış Pınarı Harekâtının başlamasıyla birlikte bütün dünya canhıraş Türkiye’yi durdurma çabasına girdi. Acaba neden?
Kimsenin beklemediği şekilde Türkiye’nin Harekâtı çok başarılı gitmiş, dört yıl eğitip donattıkları YPG/PKK, Türk Silahlı Kuvvetleri karşısında varlık gösteremeyip bir haftada eriyip yok olmaya yüz tutmuştu.
Büyük baskılarla önce ABD sonra Rusya Federasyonu (RF) ile mutabakata zorlandık. Her iki ülkeyle de varılan mutabakatların ortak iki noktası var:
1) Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün muhafazası taahhüt ediliyor.
2) Türkiye’nin operasyonu durdurularak, 32 km’nin güneyine inmesi engelleniyor.
Türkiye’de birçok kesim, varılan mutabakatlarda; “Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün muhafaza edileceği” ifadesinin geçmesine çok sevindi. Sanırsınız ki Suriye eskisi gibi merkezi yapı ile yönetilecek! Bu ifade Suriye’nin üniter bir devlet olarak kalacağı anlamına gelmiyor. Federasyon ile de bir ülkenin siyasi ve toprak bütünlüğünün muhafaza edileceği iddia edilebilir.
Aynı numarayı Irak’ta gördük. Uluslararası anlaşmalarda dahi hep Irak’ın siyasi ve toprak bütünlüğüne atıfta bulunuldu. Fakat gerçek durum ortada: Irak kâğıt üzerinde olmasa da realite de en azından Kürt ve Arap bölgeleri olarak ikiye bölünmüş durumda. Anlayacağınız yukarıdaki 1’inci maddenin hiçbir anlamı yok.
Türkiye Neden Suriye’de? başlıklı haberi de okuyabilirsiniz.
Şimdi gelelim 2’nci maddeye. Niçin herkes Türkiye’yi 32 km’de durdurmaya çalıştı, çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan birçok konuşmasında Rakka ve Deyrizor bölgelerine kadar inebileceğimizi ima etmişti. Bu iki şehir, su, tarım ve petrole sahip. Su ve tarım insanın karnını doyurur, petrol para getirir. Bu iki şehrin, YPG/PKK’ya bırakılmasının nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyordur herhalde. Bu iki şehir olmadan bölgede kurulacak kukla bir Kürt yapılanmasının, otonom olarak dahi yaşama şansı çok çok zayıftır.
Üç Ülke Suriye’yi Federasyona Götürme Konusunda Anlaşmış
Bu iki şehri, Türkiye’nin YPG/PKK’dan temizlemesine, bırakın Avrupa, İsrail ve ABD’yi, RF bile karşı çıktı. Konuyu biraz daha açalım. Türkiye, Barış Pınarı Harekâtı ile ABD’ye meydan okudu. ABD’ye rağmen Suriye’ye girdi ve kendisine güvenli bir bölge yaratmaya çalışıyor. Peki, Esad rejimi kendi toprakları için ne yapıyor? Rakka ve Deyrizor Suriye için hayati öneme sahip iki şehir değil mi? Özellikle şu an rejimin en büyük sıkıntısı, akaryakıt kıtlığı. Esad kendi petrolünü YPG/PKK’nın elinden almaya gidemiyor. Çünkü Esad’ın gücü yok. Kimin desteklemesi lazım RF ve İran’ın. İran, Suriye’de denklem dışına çıkarılacak bu ayrı konuyu geçelim. Gelelim RF’ye. Peki, RF niçin Rakka ve Deyrizor’u Esad’a kazandırmak için bir çaba içine girmiyor? ABD’ye meydan okuyan Türkiye kadar gücü yok mu? Sebebi çok açık. RF, ABD ve İsrail, YPG/PKK’ya Suriye’de ciddi bir kazanç sağlama konusunda anlaşmış. Hatta Esad bile bu statükoya razı. Anlayacağınız Suriye’yi bu üç ülke federasyona sürüklüyor ya da bir başka deyişle bölüyor.
Zaten Suriye iç savaşının ana amacı da bu değil miydi? İç savaş bu ülkede Kürtlere alan açmak için çıkartılmadı mı?
Irak Senaryosunun Aynısı Tekrarlanıyor
Bakın anlatayım. İki etnik yapının çatışmasında, zayıf taraf kazançlı çıkamaz, ezilir. Dolayısıyla Batılılar kurguyu mezhep çatışması üzerine kuruyorlar.
Irak’ta ne oldu? Sünni Araplar ile Şii Araplar mezhep temelli bir iç savaşa sürüklendi; Kuzeyde Kürtlere devletçik çıktı.
Suriye’de de aynı oyunu oynadılar ve oynamaya devam ediyorlar. Sünni Araplar ile Nusayri Arapları birbirine kırdırıp Kürtlere alan açıyorlar.
Gelecekte aynı senaryoyu Türkiye’de de tekrarlayacaklar. Dinci-Laik çatışmasında kazançlı çıkan taraf, PKK olacak. Türk-Kürt çatışmasında Kürtler hiçbir şey kazanamaz. Kürtlere bir şeyler vermek için Türkleri kendi arasında mezhep temelinde kırdırmanız gerekir.
Tekrar edelim bir ülkede azınlıkta olan bir etnik yapıya bir şeyler kazandırmak istiyorsanız, çatışmayı mezhep temeline kurmanız gerekir.
Toprak kaybeden ülkeler kırmızı renkle gösterilmiştir. Kaynak: UNITED WORLD
Irak örneğinden tekrar Suriye’ye dönelim. Irak parçalanırken Kürtler istediklerini aldı. Şimdi suya sabuna dokunmadan izleyici konumundalar. Ama Sünni Araplar ile Şii Araplar arasında net bir anlaşmaya varılmadığı için çatışmalar hâlâ devam ediyor. Arap etnik yapısı arasında mezhep çatışmasının devam etmesi, sürekli Kürtlere yarıyor ve her geçen gün kazanımları daha da artıyor. Şimdi Suriye’de federasyona gidileceği anlaşılıyor. Bütün dünya, RF dâhil Kürtlerin haklarını savunacak. Kürtlerin statükosunda bir sorun olacağını tahmin etmiyorum. Fakat Sünni ve Nusayri Araplar arasında bir belirsizlik bırakılacağı kesin gibi. Zaten aynı dili konuşan etnik bir yapıyı mezhep üzerinden bölmek çok zordur. Bu zorluk Ortadoğu’da İsrail’e müttefik bir devlet yaratmak isteyenlerin işine yarayacak. Sünni ve Nusayri Arapların arasında bırakılan belirsizlik, çatışmanın sürekliliğini sağlayarak her geçen gün Suriye’de YPG/PKK’ya daha büyük alan açacaktır.
Plan buysa, bizim bu planı engellemeye çalışmamız gerekir. Engelleyemezsek aynı senaryoyla karşı karşıya kalmamız kuvvetle muhtemeldir.
Kaynak: Arab Center Washington DC
Esad Rejimi ile Devam Edelim Demek Batı’nın Tuzağına Evet Demektir
Bir tespit ile konuya girelim. Evet, Suriye iç savaşının başında, telafisi olmayan çok çok büyük hatalar yaptık. Keşke yapmasaydık. Ama olan oldu. Bundan sonra milli çıkarlarımız açısından önümüze bakmak zorundayız. Ne yazık ki geldiğimiz nokta, sekiz yıl öncesiyle aynı değil. Yüz binlerce insan öldü. Milyonlarcası evinden, barkından, yurdundan oldu. Şehirler, kasabalar, köyler yıkıldı; harabeye döndü. İster beğenin ister beğenmeyin, Suriyelilerin bir kısmı, bütün bu yıkımın sorumlusu olarak 13 Kasım 1970 tarihindeki darbeden itibaren iktidarı elinden bırakmayan akrabalık ilişkileri ve yandaşlara dayalı bir rejim kuran Esad ailesi olarak görüyor.
Türkiye olarak biz, operasyon yaptığımız yerleri anahtar teslim olarak Esad’a versek bile sorun çözülmeyecek. Bu insanlar çektikleri acıyı unutmaz, unutamazlar. Çünkü araya kan girdi. Açık konuşmak ve gerçekçi olmak gerekirse, Esad rejiminin devamı ile Suriye’de kalıcı barışı tesis etmek mümkün değildir.
Suriye ile görüşelim, orası kesin. Ama Esad iktidarını desteklemek, yukarıda izah etmeye çalıştığımız Batı’nın kurguladığı tuzağa düşmek demektir. Esad rejiminin devamı ile Suriye’de Araplar arasındaki mezhep kavgası kesinlikle bitmez. Bu işten Kürtler kârlı çıkar. Esad rejiminin ülkenin üniter yapısını devam ettirebileceğini düşünmek büyük yanılgıdır. Esad yerine bir başka liderin ülkenin üniter yapısını devam ettirme şansı çok çok daha yüksektir.
Diğer yandan Esad rejiminin devamı, bu rejimden kaçarak Türkiye’ye sığınan 4 milyon Arap’ı güvenli bölgeye dönmeye ikna etmemizi zora sokacaktır. Türkiye, sınırında Araplardan oluşan bir tampon bölge kuramazsa benzer kadere adım adım yaklaşıyor demektir.
Rakka ve Deyrizor YPG/PKK’dan Alınmalıdır
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumasını istiyorsa, YPG/PKK’nın, Rakka ve Deyrizor’dan çıkarılması yönünde çaba göstermelidir. Üzerinde baskı kurulacak en önemli aktör RF’dir. ABD, Cumhuriyet Bayramı’na denk gelen 29 Ekim günü Temsilciler Meclisinde “Ermeni Soykırım Yalanı”nı kabul ederek, pozisyonunu belli etmiştir. RF’nin desteği olmadan YPG/PKK’nın federasyondan dışlanması mümkün olmaz.
Bu yönde bir çabayı yalnızca AKP iktidarının göstermesi yeterli olmaz. Muhalefetin de aktif olarak destek vermesi gerekir. Ne yazık ki ana muhalefet partisi CHP’nin bu konudaki pozisyonu net değildir. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Rakka ve Deyrizor’un YPG/PKK’dan temizlenerek Esad’a teslim edilmesi gerektiği yönünde bir çağrı yapabileceğini pek tahmin etmiyorum. Çünkü bu çağrı, CHP içindeki Kürtçü ve Alevici kanadı birbirine düşürecektir.
Ne yazık ki Türkiye’nin kurucusu CHP de aynı AKP gibi kendisini etnik mezhep temelinde kimlik siyasetine kaptırmış burnunun ucunu görememekte, iki parti el ele ülkemizi benzer bir kadere hızla sürüklemektedir.
Sonuç
Suriye’nin bölünmesine parçalanmasına kesinlikle karşıyız. 2012 yılından beri bu istikamette onlarca makale kaleme aldık. Dilimiz varmıyor ama gerçekleri de söylemek zorundayız. Suriye’de birinci önceliğimiz hiç şüphesiz ülkenin siyasi ve toprak bütünlüğünü korumak olmalı. Ancak ne yazık ki Suriye’nin üniter yapısını muhafaza etmeye Türkiye’nin gücü yetmeyecek gibi görünüyor. Bu durumda federasyona gidişi engelleyemeyiz. Eğer engelleyemezsek tercihimiz, YPG/PKK’nın dışlandığı, Sünni ve Nusayri temelli ikili federasyondan yana olmalı. Bunu da başaramıyorsak, sınırları belli, Rakka ve Deyrizor’un Sünni bölgesine dâhil olduğu üçlü bir federasyona razı olabiliriz.
Sünnilerin durumunun muallâkta kaldığı bir çözüm çözümsüzlüktür.