savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,4746
EURO
36,4066
ALTIN
2.957,53
BIST
9.356,86
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
17°C
Ankara
17°C
Hafif Yağmurlu
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C
Cumartesi Karla Karışık Yağmurlu
1°C
Pazar Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Pazartesi Karla Karışık Yağmurlu
2°C

TSK Yeni Bir Tasfiye Sürecinin Eşiğinde

TSK Yeni Bir Tasfiye Sürecinin Eşiğinde

TSK Yeni Bir Tasfiye Sürecinin

Eşiğinde

 

Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 18 Şubat 2018 (Güncelleme – 19 Ağustos 2020)

 

FETÖ’nün Siyasi Ayağı Tartışması AKP’yi Yıpratıyor

Birileri günlerdir medyada darbe tartışmasını kışkırtıyor. Biz bu filmi daha önce seyretmiştik. Aynı delikten bir kere daha ısırılmamak için gelin size bu bayat filmi hatırlatalım.

  1. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, FETÖ’nün siyasi ayağı konulu tartışmaya girmesiyle birlikte olay birdenbire döndürülüp dolaştırıldı ve konu darbe tehlikesi ile askeri vesayete getirildi. Acaba neden?

Şurası çok açık; FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP ciddi puan kaybediyor. Vatandaş Erdoğan’ın; “ne isteniz de vermedik” sözünü unutmamış.

Vatandaşın FETÖ’nün siyasi ayağına bakışı çok basit: 1) Gerçekten FETÖ’cü siyasetçiler vardır. 2) FETÖ militanlarının devlet kadrolarına yerleşmesine yardım edenler de bir dönem için FETÖ’nün siyasi ayağının bir parçası olmuştur.

Eksiden seçim dönemlerinde FETÖ, partilerden milletvekili kontenjanı istiyordu. Mesela Hakan Şükür, dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından 2011 yılı seçimlerinde FETÖ kontenjanından milletvekili yapılmıştı. Vatandaş, bu kontenjandan milletvekili ve bakan yapılanların kimler olduğunu, bu adamların kanun çıkarma, atama ve terfi gibi faaliyetlerle FETÖ’nün operasyonlarına katılıp katılmadıklarını merak ediyor. Daha da önemlisi vatandaş, Bank Asya’ya para yatıran garibanların değil bu elebaşlarının yargılandığını görmek istiyor. Ancak bu şekilde FETÖ tehlikesinin tamamen yok edilebileceğini düşünüyor. FETÖ’den yargılanan siyasetçi var mı? Yok. Hatta FETÖ borsası ile damatlar kurtarılıyor. Bu durumda AKP, vatandaşın gözünde bir puan kaybetmiş oluyor.

Diğer bir konu; darbe başarılı olsaydı, kimler cumhurbaşkanı, başbakan veya bakan olacaktı? Vatandaş, bu listenin bilindiği ancak kamuoyuna açıklanmadığı kanaatine sahip. Bu listeyi saklayanın, AKP yönetimi olduğunu düşünüyorlar. Bu düşünce de AKP’ye bir puan daha kaybediyor.

Vatandaş, FETÖ’nün devlet kadrolarına en çok AKP döneminde yerleştirildiğini de biliyor.  Gitti mi size bir puan daha.

AKP açısından bu kötü gidişatı düzeltmek lazım. İşte bu noktada darbe ve askeri vesayet tartışması temcit pilavı gibi ısıtılıp tekrar önümüze konuyor. Tabi yersen!

AKP yönetimi, FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmasını başka yöne saptırarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Darbe ve askeri vesayet tartışmasının yeniden gündeme getirilmesinin sebeplerinden önemsiz olanı bu. Gerçek nedeni birazdan anlatacağız ama önce darbe ve askeri vesayete geri dönüş ihtimali var mı? Bu konuyu biraz tartışalım.

Darbe Olabilir mi?

Darbe ve askeri vesayet tartışması, AKP’nin 2007 yılından beri kendisini mazlum ve mağdur göstermek için sürekli kullandığı bir argümandır. Bu argüman kullanılarak, FETÖ ile işbirliği halinde, Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalar sayesinde TSK’da ciddi bir tasfiye yapıldı. Kumpas davalarda yargılanarak tasfiye edilen asker sayısı bin civarındadır. Fakat bu haksız ve hukuksuz davaların yarattığı korku ve FETÖ’nün istihbarat birimlerinin yaptığı mobing ile TSK’dan 30 bin civarında subay, astsubay, askeri öğrenci ve uzman er/erbaş emeklilik ve istifa yoluyla tasfiye edildi.  TSK, çok sayıda general, amiral ve kurmay subayın içinde bulunduğu bir kaymak tabakayı kaybetti.

 Bu ekibin yerine FETÖ militanları yerleştirildi. Onlar da darbe girişiminde bulununca tasfiye edildiler. TSK’dan FETÖ bağlantısı sebebiyle tasfiye edilen askerlerin sayısı da 30 bini buluyor. Anlayacağınız son 10 yılda TSK çok travmalı bir şekilde 60 bin civarında personelini kaybetti.

Şu an karargâhlarda komutanın emrini kaleme alacak kurmay subay bulmakta güçlük çekiliyor. Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir ülkede, hiçbir savaşta bu kadar general ve kurmay subay kaybı olmamıştır. TSK inanılmaz bir darbe yedi, önemli bir güç ve moral kaybına uğradı.

Halen FETÖ soruşturmalarının devam etmesi, personelde ciddi bir tedirginlik yaratmış durumda. Kimin ne zaman FETÖ’den alınacağı belli değil. İnsanlar birbirine güvenemiyor. Belki en yakın arkadaşın FETÖ’cü çıkabilir veya her an FETÖ’cüler seni FETÖ’cü olmakla suçlayabilir.

TSK’nın şu an sinmiş durumda. Bu ekip nasıl darbe yapacak? Allah korusun ekonomik sebepli bir siyasal krizde Türkiye’de güvenlik ortamı bozulsa, iç savaşın eşiğine gelsek, siyasi partiler söz birliği edip TSK’yı yönetime el koymaya davet etse, bu işe cesaret edecek komutan kolay kolay bulunamaz. Komutan bulunsa bile arkasından gelecek asker çıkmayacaktır. Sonuç itibariyle Türkiye’de 10-15 yıl içerisinde yeni bir darbe olma olasılığı sıfırdır.

Askeri Vesayet Geri Döner mi?

Askeri vesayet konusuna gelince; bu ihtimal de mümkün değildir. AKP’nin askeri vesayet adını verdiği şey aslında eski laik rejimin bir anlamda kendisini korumak için yarattığı, çerçevesi anayasa ve kanunlarla çizilmiş bir mekanizmaydı. Bu mekanizmanın kilit taşları, Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Yüksek Yargı ve Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) idi. MGK sivilleştirildi. Genelkurmay Başkanlığı, Savunma Bakanına bağlandı. MİT’e sivil başkan atandı. Yüksek Yargı organlarına Cumhurbaşkanının seçtiği yargıçlar getirildi.  Cumhurbaşkanlığı sistemiyle, siyasi güç tek elde toplandı. Sonuç itibariyle AKP, eski vesayet düzenini tamamen yıktı ve yerine kendi vesayet düzenini kurdu. Bu manada askeri vesayetin yeniden gelebileceğini iddia etmek abesle iştigaldir.  Bu iddiaları dile getirenler ya siyaset biliminden anlamıyordur ya da bir operasyonun parçası olabilirler.

TSK’ne Yeni Bir Operasyon mu Yapılacak?

Şimdi gelelim darbe ve askeri vesayet tartışmalarını alevlendiren asıl meseleye. AKP hükümeti, FETÖ’nün tasarladığı kumpas davalara askeri vesayetten kurtulmak adına göz yummuştu. İkisinin de ortak amacı, ordudaki kendilerine engel olarak gördükleri Atatürkçü, ulus milliyetçisi, laik yapıdan kurtulmak, onların yerine kendi adamlarını yerleştirmekti. Yani tasfiye operasyonunu beraber yaptılar. Tasfiyeyi gerçekleştiren ana unsur FETÖ etkisizleşti ama AKP kanadı hâlâ iş başında.

Kaynak: Halkın Habercisi

 

Önümüzdeki tehlikeyi bir örnekle anlatmaya çalışalım. Fetullah Gülen, 18 Ekim 2005’te Aktüel Dergisi’ne verdiği demeçte “Ulusalcı dalgayı aşacağız” demişti. Bu talimat üzerin FETÖ’cü polisler, Emniyet İstihbarat Dairesi’nde ulusalcılıkla mücadele için C-5 bürosunu kurdular. Kumpas davalar bu büro kontrolünde yürütüldü. TSK’dan FETÖ eliyle tasfiye edilen askerlerin ortak özellikleri “ulusalcı” olmalarıymış. Buradan onu anlıyoruz.

Mesela o askerlerden birisi de benim. Ama ulusalcılığın ne anlama geldiğini bilmiyorum. Eğer ulusalcılık kendi devletinin ve kendi milletinin çıkarlarını her zaman en önde tutmaksa evet ben ulusalcıyım. Tabi ki FETÖ’nün ulusalcılık tanımı bu değil. Onların ulusalcılık tanımı, CIA merkezli. Eğer siz, kendi çıkarlarınızı, ABD’ninkinden önde görüyorsanız, ABD’ye boyun eğmeyip kendi çıkarlarınızı gerçekleştirmek için çareler arıyorsanız o zaman siz ulusalcı oluyorsunuz. İşte CIA, kumpas davalarla FETÖ’ye kendi önünde engel gördüğü askerleri temizletmişti.

RAND Corporation’un şu meşhur raporu; “Gülen taraftarlarının 2013 yılından itibaren dışişleri bakanlığından uzaklaştırılmaya başlandığını, onların yerini ABD ve NATO’ya şüpheyle bakan Rusya ve Ortadoğu komşularıyla iyi ilişkiler kurulmasından yana olan MHP’li ve Avrasyacıların aldığını, kadrodaki bu değişim sürecinin 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra daha da hızlandığını” yazıyor. Anlayacağınız CIA’nın ulusalcı olarak tanımladığı devlet görevlilerinin sayısında yine bir artış olmuş.

ABD, Türkiye gibi jeopolitik açıdan çok kilit bir konumda olan bir ülkenin kendi sözünden kesinlikle çıkmasını istemez. Türkiye’nin, özellikle Rusya ve İran ile iyi ilişkiler geliştirmesi, Batı’yı dengeleyici bir siyaset izlemesi, Çin’i de bir denge unsuru olarak bu denkleme katıp bir Avrasya gücü olma yoluna girmesi, Washington’un katlanamayacağı bir gelişmedir. Bunu da açık açık RAND Raporunda yazmışlar. Rapor, planlayıcılara ya AKP hükümetini hizaya getirelim ya da onu yenisiyle değiştirmek için “demokratik muhalefet”i destekleyelim tavsiyesinde bulunuyor.

İdlib’de hain saldırı. MSB’den açıklama:  25’inci Türkiye-RF Birleşik Kara Devriyesi tamamlanmıştır. Devriye esnasında teröristlerin gerçekleştirdiği saldırıda bir aracımızda hafif hasar meydana gelmiştir. Saldırının gerçekleştirildiği bölge ateş altına alınmış, operasyon devam etmektedir. Kaynak Milliyet

 

Gördüğümüz kadarıyla AKP köşeye sıkışmış durumda. RAND raporunu onlar da okuyor. Ekonomik olarak çok çok zor durumdayız. Borcu borç ile çevirmekten başka çare yok ve çalacak tek kapı Batı. Para bulunamazsa ABD’nin bir şey yapmasına gerek yok, AKP’nin düşüşü durdurulamaz. Hâl böyle olunca, AKP’nin dış politikada çizgi değiştirdiğini, Batı’yı Avrasya ile dengeleme siyasetinden vaz geçtiğini, tekrar ABD eksenine döndüğünü görüyoruz. İdlip’de yaşanan çatışmalardan sonra ABD’yi yardıma çağırmak bu politik dönüşün açık bir işaretidir.

Evet, İdlip bölgesinden topraklarımıza yönelecek göçü önlemek için haklı bir operasyon yaptığımız doğrudur. Ama aynı zamanda o bölgedeki 10 binlerce radikal cihatçıyı da koruyor duruma düştük. Diğer yandan Libya’ya asker gönderme kararı sonrasında bu ülkeye binlerce Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) unsurunu gönderdik. Amerika’nın istekleri doğrultusunda cihatçı unsurlarla dünyanın çeşitli ülkelerinde operasyon yapıyormuşuz gibi bir izlenim oluştu. Bu duruma devletin içerisinden karşı çıkan bürokrat ve askerler olabilir. Bazı askerler, SADAT’ın kiraladığı cihatçılar ile Amerika’nın vurucu gücü olarak başka ülkelerde operasyon yapmak istemeyebilirler. İşte darbe ve askeri vesayet tartışmaları, devlet içindeki bu dönüşüme karşı çıkanları baskı altına almak, baskıya boyun eğmeyip direnenleri ise tasfiye etmek için tasarlanan bir operasyonun parçası olabilir.

Ey Türk Milleti Peygamber Ocağı Orduna Bu Sefer Sahip Çık!

Basında darbe ve vesayet tartışmalarını kışkırtanlara dikkat edin, bunu yapanlar FETÖ ile işbirliği halinde ilk tasfiyeleri gerçekleştiren ekibin tetikçileridir. Bu noktada devlet yetkililerine bir uyarda bulunak isterim. Napolyon’un, “kendi ordusunu sevmeyen milletler gün gelir başka ülkelerin askerlerini beslemek zorunda kalır” şeklinde bir sözü vardır. Bizim coğrafyamızda güçlü bir orduya sahip olamayan devletler ayakta kalamazlar. Bugün askerimiz, Suriye’de, Libya’da ve Irak’ta savaşıyor, sınırlarımızda nöbet tutuyor.

Kaynak: Nabız Haber

 

Morali yüksek olmayan askeri ölüme gönderemezsiniz. Günümüzde Avrupa devletleri, ordularına kaydolacak asker bulamıyor. Ordularındaki kadın asker oranı neredeyse %30’lara dayandı. Artık göçmenleri orduya kaydetmek zorunda kalıyorlar. Savaştıracak askerleri olmadığı için çok çok istemelerine rağmen uluslararası operasyonlara katılamıyorlar. Bu konuda ABD’nin bile ciddi sıkıntısı var. 2003 yılında başladıkları Irak operasyonunda tugaylarını rotasyona tabi tutacak asker bulmakta zorlandılar. Eğer askerimizin moralini bozarsak çok zaman geçmez biz de Avrupalılar gibi asker yapacak genç bulamayız. Subay ve astsubaylarımız, askerlerimize liderlik yapacak ruhu kaybeder.

Hatırlayın daha 5-6 yıl öncesine kadar biz askerimizi “kendi uçağımızı düşürmeyi ve cami bombalamayı planlamakla” suçladık. “Siz casussunuz, fuhuş çetesi kurdunuz” dedik.  Askerlerimizi kumpas davalar boyunca aşağıladık. Arkasından asıl casusların FETÖ’cüler olduğu anlaşıldı. Şimdi de yine siz darbe yapabilirsiniz, askeri vesayeti geri getireceksiniz diye fütursuzca ithamlarda bulunuyoruz. Ordunun ayarlarıyla bu kadar oynanmaz. Oynarsanız sonunda savaşacak asker bulamazsınız.

Bir dış güç yine istemediği askerleri tasfiye etmek için bir vehim yaratıyor. Hükümet ise, orduda kedi adamlarına yer açmak adına bu vehmi kullanarak yeni bir tasfiye yapmak niyetinde gibi. Diğer yandan herhalde dış politika değişikliği yapmak için bu tasfiyenin bir zorunluluk olduğunu düşünüyor. Yandaş medyanın darbe çığırtkanlığına başlamasından bunu anlıyoruz. Umarım yanılıyoruzdur.

TSK, her canınız istediğinde üzerinde operasyon yapacağınız oyuncak değildir. TSK’ya sürekli iftira atamazsınız. Her yaptığınız operasyon TSK’yı zayıflatmaktadır. Kendi ordunuzu yaratma fikri, TSK’yı siyasallaştırmakta ve zayıflatmaktadır. Daha da önemlisi yeni bir vesayet sistemi yaratarak rejim tehdidi oluşturmaktadır.

Buradan vatandaşlara da seslenmek istiyorum. Kumpas davalarda üstüne iftira atılan askerlerinize sahip çıkmadınız. Benim askerim “cami bombalamaz, kendi uçağını düşürmez” demediniz. Aynı delikten ikinci kere ısırılmayın. Birileri yine ordunuza bir tezgâh kuruyor. Bu sefer Mehmetçiğe sahip çıkın.  Bu darbe iddialarını dile getirenlerin kimler olduğunu, kime hizmet ettiklerini artık görün.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.