Berk ÖZER, USMER Dış Politika Sorumlusu, Sun Savunma Net, 31 Mayıs 2018
Türkiye seçime gidiyor. Türk Milleti ilk kez, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi için sandık başına gidiyor. Türkiye dövizdeki dengesizlik, ekonomideki sıkıntılar, terörle mücadele ve OHAL ile birlikte bir seçim atmosferi yaşıyor ve tecrübe ediniyor.
İlk kez denenecek cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi için, resmi olarak YSK’nın onayladığı altı aday var. Ancak ana akım medya, cumhurbaşkanı adayı Dr. Doğu Perinçek’i görmezden gelip; beş adaylı bir seçim yarışı algısı yaratma peşindedir. BTP ve HEPAR gibi milli ekonomi ve terörle mücadele ile adı bütünleşmiş partilerin, Doğu Perinçek yönünde seçimden çekildiklerini açıklamalarına rağmen; ana akım medyanın bunu görmezden gelmesi konusunda, Perinçek ve Vatan Partisi nasıl bir yol izleyecektir?
Terörle mücadele ile adı bütünleşen komutan Osman Pamukoğlu’nun, Perinçek’in, terörist başı ile yaptığı görüşme sonucunda, PKK’nın gücünün zayıfladığını ve devletin bölgede güçlü konuma geldiğini belirtmesi çok önemli bir durum tespitidir. Yıllardır algı yaratma odaklı yanlış haberler üreterek; Perinçek’i karalama kampanyaları yapanlar, Pamukoğlu’nun ifadeleri konusunda neden gerçeklerin üzerini örtme çabasındadırlar?
Buna karşılık diğer cumhurbaşkanı adaylarına baktığımızda, FETÖ mensuplarının refakatinde birlikte Clinton ile görüştükleri haberleri ortalığa saçılmışken; neden bunun üzerine gidilmemekte ve bu kareler yok sayılmaktadır? Bu fotoğraflara yalanlama ya da inkâr hamlesi gelmemişken; neden hala basın bu konunun üzerine gitmek konusunda çekinceli davranmaktadır? Basına konunun üzerine gidilmemesi hususunda baskı ve tehdit yapanlar kimlerdir? Neden bazı isimlerin kamuoyunda FETÖ ile bağlantılarının oldukları aşikâr olarak bilinmesine rağmen; isimlerinin FETÖ ile aynı cümlede dahi geçmemesi konusunda özel hassasiyet gösterilmektedir? Neden PKK’nın siyasi uzantısının adayı olan bir kişi üzerinden sürekli olarak mağdur edebiyatları yapılmakta ve diğer adaylar tarafından kutsanmaktadır? İlgili şahsın daha önce PKK’nın yönetici kadrosu ile çekilmiş fotoğraflarının, basına yeniden servis edilmesi kimler tarafından engellenmektedir? İktidara giden yol PKK seviciliğinden mi geçmektedir? Suçları sabit olduğu halde, neden hala PKK’nın siyasi uzantısı kapatılmamakta ve liderleri hüküm giymemektedir? Son günlerde sıkça konuşulan af söylentileri sonrasında, bu konuda atılacak adımlarda, teröristlerin ve ırz düşmanlarının faydalanma ihtimali bile akla geldiğinde, halk arasında ciddi endişelere sebebiyet vermektedir. Buna rağmen ilgili şahsın hükümlü konumuna gelmemesi ve af kapsamına dâhil edilmesi gibi hassas hesaplar kimin çıkarlarını korumak için yapılmaktadır?
Seçim kararı ile birlikte, 15 Temmuzdan sonra başlayan FETÖ ile mücadelenin yavaşladığı konusunda, vatandaşın ciddi endişeleri bulunmaktadır. Alınan seçim kararının, terörle mücadeleyi sekteye uğratmadığı vatandaş nezdinde görülmelidir. FETÖ’nün siyasi, bürokrasi ve iş dünyasındaki damarlarına halâ neşter vurulmamış ve yargı sürecinin başlamamış olması, milletin aklında ve vicdanında soru işaretleri yaratmaktadır. FETÖ ile mücadele ettiğini söyleyen partilerin milletvekili aday listelerinde, FETÖ’ye adı karışmış ve fotoğrafları medya tarafından kamuoyuna servis edilmiş isimlerin yer alması, vicdanları kanatmakta ve halkın arasında, FETÖ ile mücadele edenlerle de mi mücadele ediliyor algısına neden olmaktadır. Bu algı da milletin, devletine olan bağlılığına zarar vermektedir. Türk Milleti artık, dokunulamayan siyasilere, gözlerden kaçırılmaya çalışılan iş insanlarına ve bürokrasideki kripto yapılara dokunulmasını ve FETÖ beyninin hak ettiği şekilde cezalandırılmasını görmek istiyor.
Atatürk’ün kurduğu partide yaşanan Dersim tartışmaları, hem Atatürk’ün kemiklerini sızlatmakta hem de Atatürk’ü sözde bir diktatör olarak lanse etmektedir. Tunceli ilinin adının Dersim olarak anılma işi, neden Atatürk’ün kurduğu partiyi ilgilendirmektedir? “Dersimlilerden özür dilemek için, Dersimli bir genel başkan seçildiğinin” açıklanması ihtiyacı, neden hâsıl olmuştur?
Partinin cumhurbaşkanı adayının da, Dersim olayının dozunu artırarak devam ettirmesi, halk nazarında son derece hayret vericidir. Halkın merak ettiği, Dersim olayı değildir. Halkın merak ettiği, siz liberal misiniz yoksa ulusalcı mısınız? Yerli ve milli misiniz yoksa küreselci ve Atlantikçi misiniz? Dersim meselesinin kaşınması yerine milletin kafasındaki bu soruların yanıtlarının verilmesi daha elzemdir.
Seçim çıkışının ardından, af çıkışıyla da gündeme gelen Dr. Devlet Bahçeli’nin, “FETÖ yargısının başlattığı ve karara bağladığı tüm davaların, yeniden yargılanması gerektiği” yönündeki hamlesi çok önemli ve yerinde bir çıkıştır. Bununla birlikte FETÖ yargıçlarının mağduriyetine uğrayan insanlara, adil ve tarafsız yargılanma hakkı doğmuştur. Bununla ilişkili olmadığını düşündüğümüz af konusunda ise, cezası kesinleşmiş olsun ya da olmasın tüm teröristler (FETÖ, PKK ve onun siyasi uzantısı olan yöneticiler), çocuk tacizcileri ve cinayet suçu işlediği sabitlenmiş suçlular dışında kalmak kaydı ile sadece kader mahkûmlarını kapsayacak şekilde değerlendirilmelidir.
Ancak son günlerde ısıtılıp, yeniden gündeme getirilmeye çalışılan sözde çözüm süreci, yapay bir mağduriyet üzerinden PKK’nın siyasi uzantısının lideri olan şahsın serbest kalma ihtimali, tamamen gerçek dışı olduğu aşikâr olan “FETÖ ‘nün siyasi ayağı yoktur” açıklamaları, milletin aklını bulandırmakta, adeta bir alay konusu olmakta ve verilecek olan oyları etkilemektedir.
Türkiye, 24 Haziran seçimlerine bu atmosferde giderken; Aziz Türk Milleti bu soruların cevaplanmasını ve şeffaf bir seçim ortamının oluşturulmasını talep etmektedir. Tüm bu soru işaretlerinin temelinde milli güvenliğimiz ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası yatmaktadır. Ancak milletin kafasını karıştırmaya ve gerçekleri manipüle etmeye çalışan çevreler, doğru ile yanlışı birbirine karıştırmak ve Türkiye’nin geleceğini, belli zümrelere peşkeş çekmenin alt yapısını kurgulamaktadırlar. Bu sebeplerle Aziz Türk Milletinin önceliği, mili güvenlikten ziyade ekonomiye doğru kaydırılmaktadır.
Tüm bu iç ve dış müdahalelere rağmen Türk Milleti olarak, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine mutlaka ulaşılacağı ve milli hükümete giden yolda, milli olmayan siyasetçilerin de, devletin içerisine sızmış terörist unsuların da, halkımızı yanlış yönlendirmeye çalışan taraflı basın ve STK’ların da sonunun geldiği gün gibi açıktır. Türk Milletinin geleceği, kendisine dayatılan unsurlarda değil, saklanan gerçeklerdedir.
Yazımı Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün 13 Ocak 1921 tarihli meclis konuşmasında vatan şairi Namık Kemal’in bir şiirinde geçen sözleri ve ona atıf yaparak verdiği cevap ile bitirmek istiyorum: “Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini, yok mudur kurtaracak bahtı kare maderini? İşte ben de bu kürsüden, bu Meclisin Başkanı sıfatıyla, Heyetinizi teşkil eden bütün milletvekilleri namına ve bütün millet namına diyorum ki; vatanın bağrına düşman dayasın hançerini bulunur kurtaracak bahtı kare maderini.”