savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,4746
EURO
36,4066
ALTIN
2.957,53
BIST
9.356,86
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
17°C
Ankara
17°C
Hafif Yağmurlu
Cuma Hafif Yağmurlu
17°C
Cumartesi Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Pazar Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Pazartesi Az Bulutlu
2°C

Türk Ordusu Neden Artık Eskisi Gibi Değil

Türk Ordusu Neden Artık Eskisi Gibi Değil
A+
A-

Türk Ordusu Neden Artık Eskisi Gibi Değil

2016 başarısız darbe girişimi sonrası alınan birkaç düzeltici tedbir sonrasında, Türk ordusu artık hükümet ile çok daha iyi ilişkiler içindedir.

 

Yazarlar: Ahmed El Amraoui & Faisal Edroos, Al Jazeera, 5 Haziran 2018

Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 8 Temmuz 2018

Aralarında Türk Ordusundan da askerlerin bulunduğu 34 ülkenin askerlerinin katıldığı İslam Ordusu, Suudi Arabistan kraliyet ailesinin fotoğrafları önünde geçit töreninde. Foto: Al Arabiya

İstanbul, Türkiye – Türk ordusu her zaman modern Türkiye’nin siyasi hayatında hem içeride hem dışarıda merkezi bir rol oynamıştır, fakat çağdaş Türkiye’deki rolü ve pozisyonu önemli ölçüde kontrol altına alınmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından modern cumhuriyet kurulduğunda öne çıkmaya başlamıştır. Türk ordusunun subaylarının yardımıyla Atatürk Türkiye’yi laik ve batılı bir ülkeye dönüştürmeyi başarmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1938 yılında hayatını kaybetmesi sonrasında laiklik ülkede hâkim ideoloji haline gelmiş ve generaller de onun tek koruyucusu olmuşlardır. 

Türkiye cumhuriyetinin ilk yıllarındaki liderler de Atatürk gibi eski askerlerdir. Ordu, laik değerleri koruyarak Türk toplumunda her zaman önemli bir role sahip olmuştur. Bağımsız düşünce kuruluşu EDAM (Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Derneği) araştırma görevlisi Doruk Ergun’un Al Jazeera’ya yaptığı açıklamaya göre; hükümeti siviller yönetseler de ordu ülkenin dış siyaset ve güvenlik politikalarının belirlenmesinde liderlik konumunu daima sürdürmüştür.

Laikliğin Koruyucuları

Kendisini, Atatürk’ün laiklik mirasının koruyucusu ilan eden Türk ordusu siyasi kargaşa ve ekonomik kriz zamanlarında ayaklanma ve popüler olmayan hükümetleri iktidardan uzaklaştırma geleneğinden hiç vazgeçmemiştir.

Türk ordusunun subayları 1960 ile 1980 yılları arasında üç darbe düzenlemiştir.

Gerçekleştirilen üç darbede de ordu, İslam dininin siyasi atmosfere çok dâhil olmasından şikâyet etmektedir.

 

 

North Carolina Duke University ekonomi profesörü Timur Kuran, Al Jazeera’ya verdiği demeçte; bu askeri darbelerin her birinin, laikliği şiddetle savunan ve açık bir şekilde batı yanlısı olan ve Türkiye’nin Batıya, ileriye doğru giden yolunun tehlikeye atıldığını hisseden subaylar tarafından gerçekleştirildiğini ifade etmektedir.

Profesör Kuran açıklamasında; ‘‘Bu aşamada ordu tamamen etkisiz hale getirilmiştir. Ordu artık Türk politikalarında bir faktör değildir’’ ifadelerini kullanmaktadır.

Siyasi İslam’ın Yükselişi

Fakat 1980’li yılların sonlarına doğru Türk sağı ve solu arasındaki ideolojik bölünme, siyasi İslam’ın ortaya çıkmasına neden olacak şekilde artık sona yaklaşmaktadır.

1997 yılında Türkiye’de seçim kazanan ilk muhafazakâr ve dinci parti olan Refah Partisi ordu tarafından istifa etmeye zorlanmıştır. Partinin kurucusu olan zamanın başbakanı Necmettin Erbakan’ın istifası sonradan ‘‘post-modern darbe’’ olarak anılacaktır.

 

 

Türk Silahlı Kuvvetleri, 1997 yılı 28 Şubat günü yaptığı bir açıklamada, Erbakan’ın İslam profilini artırma yönündeki gayretlerinden kaynaklanan ulusal güvenlik tehdidi uyarısında bulunmuş ve bu açıklamadan dört ay sonra Başbakan Erbakan istifa etmeye zorlanmıştır.

1997 yılı post-modern darbesine katılma suçlamasıyla 2012 yılı Nisan ayında tutuklanan Emekli Albay Alican Türk,  Al Jazeera’ya yaptığı açıklamada; halkın orduya olan güveninin son 16 yılda azaldığını ifade etmiştir.

Türk, serbest bırakılmadan önce, başkent Ankara’nın varoşlarında bulunan Sincan cezaevinde 14 ay tutuklu kalmıştır. Post-modern darbeyle ilgili olarak 61’i general olan toplam 103 kişi suçlanmıştır.

Bu subayların çoğunluğu, büyük ölçüde Gülenci savcı ve hâkimlerin sahte delillerle orduyu hedef alması olarak görülen davada, altı yıl süren yargılama sonunda beraat etmişlerdir.

Gülenciler, Türk Hükümetinin terörist organizasyon olarak nitelendirdiği ve FETÖ adını verdiği, ABD’de yerleşik Fethullah Gülen hareketinin takipçileridirler.

Kendi kendini Birleşik Devletlerde sürgüne mahkûm eden ve 1999 yılından beri orada yaşayan Gülen bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü bir müttefikidir ve AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda altın çağını yaşamaktadır.

 

Ergenekon ve Balyoz olarak adlandırılan benzer davalarda da Gülenciler Türk Silahlı kuvvetlerindeki laik subayları hedef almışlardır.

Balyoz ve Ergenekon yargılamalarında subaylar 2000’li yılların sonlarında hükümeti devirme planları iddiaları ile suçlanmışlardır. Sahte deliller nedeniyle çöken bu davaların faturası da sonradan yargı sistemi içindeki Gülencilere kesilmiştir.

Emekli Albay Alican Türk Al Jazeera’ya yaptığı açıklamada; Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu sahte ve uydurma yargılamalar esnasında çok büyük yaralar aldığını, 2002 yılı öncesi Cemaat ve diğer radikal İslamcı gruplar söz konusu olduğunda son derece hassas ve dikkatli olan ordunun, bu hareketlerle bağlantısı olanların silahlı kuvvetlerle ilişiklerini keserken, 2002 yılından sonra buna son verdiğini ve orduda Cemaat ile radikal İslamcı grup mensuplarının gücü ve sayısının arttığını ifade etmiştir.

‘‘AKP İktidara Geldiğinde Ordu Bundan Hoşlanmadı’’

Refah Partisinin içinden gelen AK Parti daha liberal ve daha Avrupa Birliği yanlısı bir gündemle 2002 yılında iktidara gelmiştir.

Timur Kuran, AK Partinin iktidara gelmesiyle ilgili yaptığı açıklamada; ‘‘AKP iktidara geldiğinde ordu bundan hiç hoşlanmadı. Başlangıçta AKP’nin kendi kendisini yıkacağını, her şeyi eline yüzüne bulaştıracağını ve popülerliğini giderek kaybedeceğini düşünüyorlardı. Fakat AKP, Recep Tayyip Erdoğan’ın parlak fikriyle, demokrasiyi kucaklamaya ve orduyu tehdit edecek veya Türkiye’yi Avrupa Birliğinden uzaklaştıracak politikalardan uzak durmaya karar verdi.’’ ifadelerini kullanmaktadır.

 

Bu söylem Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’deki dini muhafazakâr gruplara karşı içgüdüsel olarak askerin tarafında yer alan seçmenlerin ellerindeki silahı almasını sağladı. Erdoğan bunun yanı sıra, ordunun cumhuriyetin ideallerini korumadaki rolüyle ilgi hükümleri içeren anayasayı da modernleştirmeye başladı.

Timur Kuran bunu; ‘‘Erdoğan bütün bunları daha modern ve daha Avrupalı olma çerçevesi içinde gerçekleştirdi. Ne de olsa hiçbir Avrupa ülkesinin anayasasında orduya bazı prensipleri tehlikede hissettiğinde sivil politikalara müdahale hakkı veren hükümler bulunmuyordu’’ sözleriyle açıklamaktadır.

AK Partinin liberal söylemi, partinin entelektüeller, iş adamları ve medyada da kalpleri kazanmasına neden oldu ve Batı tarafından da askeri müdahaleleri sona erdirebilecek, laikler ve dindarlar arasında bir uzlaşma olarak algılandı.

 

AK Parti bunun yanı sıra sivil-asker ilişkilerini değiştiren reformları da yürürlüğe koymuştur. Güçlü Milli Güvenlik Konseyini sivil bir kuruma dönüştürmüş, güvenlik harcamalarında sivil denetimi sağlamış ve üniversiteler ile medyadan askeri denetimi uzaklaştırmıştır. Yapılan bütün bu değişiklikler, halkın kamu kurumlarına yeniden güvenmelerini sağlamıştır.

‘‘Son Darbe Oldukça Farklıydı’’

Ergun’a göre ordu, son beş yılda günlük bazda olmasa da 2002 yılından sonra da Türk siyasetinde önemli bir rol oynamayı sürdürmüş ve ordu ile sivil hükümet arasındaki denge, sivillerin daha fazla güç ve ordu üzerinde kontrol sağlamasıyla giderek çok daha dengeli bir hale gelmiştir.

Bununla birlikte 2007 yılında ordu, Abdullah Gül cumhurbaşkanlığına aday gösterildiğinde laikliği koruma yönündeki kararlılığını göstermek maksadıyla örtülü bir tehdit yapmış,  bu da AK Partinin desteklendiği bir seçim sonucu getirmiştir.

Timur Kuran’a göre Ergenekon ve Balyoz davaları Gülenci subaylara askeri hiyerarşi içinde yükselme fırsatı vermiş ve bu subaylar da diğer fırsatçılar ve AK Partiye karşı olan bazı laik subaylarla birlikte 2016 darbe girişimini yapan grubu oluşturmuştur.

Timur Kuran’a göre; son başarısız darbe girişimi diğerlerinden oldukça farklıdır. Diğer bütün askeri  darbelerde  şiddetli İslam karşıtı, laik ve Batı yanlısı subaylar bulunmaktadır ve o darbeler koordineli bir şekilde icra edilmiştir. Son darbe, başarısız darbe ise öyle değildir.

 

2016 başarısız darbe girişiminin bileti, hükümeti yıkmak isteyen ve hükümette kendi ağını oluşturmak isteyen ordu içindeki Gülencilere kesilmiştir.

Laiklerin yerini Gülenciler almış olsa da oyunda rol alan aktörler yine ordunun içindendirler.

2016 askeri  darbe girişimi çeşitli nedenlerle başarısızlığa uğramıştır. Ülke bir ekonomik krizle veya politik bir kargaşa ile yüz yüze değildir, darbe girişimi toplumsal destekten mahrumdur ve Erdoğan popülerliğini muhafaza etmeyi başarır. Başarısız darbe girişimi, orduya büyük zarar verirken, Erdoğan’a da bütün muhaliflerini tasfiye etmesi için yasal zemin sağlamıştır.

Timur Kuran bu aşamada ordunun tamamen etkisizleştirildiğini, artık Türk siyasetinde bir faktör olmaktan çıktığını ve Erdoğan öncesi dönemde oldukça yaygın şekilde yaptıkları gibi generallerin artık hükümetlerin icraatlarına karşı çıktıklarını gösteren açıklamalar yapmadıklarını ifade etmektedir.

‘‘Birçok insan hikayenin tamamını bilmediğimizin farkındalar, fakat bütün olasılıklarda subayların yapmamaları gereken şeyler yaptıklarını da hissetmekteler.

2016 Başarısız Darbe Sonrasındaki İlişkiler

2016 yılında yaşanan travma sonrasında, hükümetin büyük yetkisinin olduğu Suriye olayında da görüldüğü gibi, askerler gücün çoğunu sivil hükümete bıraktıklarından, sivil-asker ilişkileri yeni bir seviyeye ulaşmıştır.

Bunun da ötesinde ordu kendi bünyesinde de düzeltici tedbirler uygulamıştır ve artık 20-30 yıl öncesinin organizasyonu değildir.

Eski Deniz Sualtı Özel Kuvvetler üyesi ve muhalif İYİ Partinin kurucularından olan Ali Türkşen’e göre; kara, deniz ve hava kuvvetleri Türk Savunma Bakanlığının direkt kontrolü altına getirilmiştir.

 

‘‘Erdoğan sistemi yeniden örgütlemeyi ve gelecekteki olası darbe girişimlerini engellemeyi başardı. Türkiye’nin general ve amirallerinin yaklaşık %40’ı görevden uzaklaştırıldı ve onlar neredeyse günlük bazda Gülenci subayları yakalamaya devam ediyorlar’’.

Emekli SAT komandosu Ali Türkşen sözlerini; ‘‘Harp okulları ve askeri liseler yeniden açıldılar, fakat artık kimlerin girmesine müsaade edeceklerine çok dikkat ediyorlar’’ şeklinde sürdürmüştür.

‘‘Son darbe girişiminin hemen sonrasında, insanların çoğu bunu siyaseti değiştirmede demokratik olmayan bir girişim olarak gördüklerinden, ordunun itibarında çok büyük bir düşme yaşanmıştır’’.

Halen orduda görevli subay kitlesi, kesinlikle bir zamanlar ülkenin siyasi hayatına yön veren Kemalist ordu değildir.

Ergun ordu ve hükümet arasındaki ilişkileri; ‘‘Askeri liderler ve AKP hükümeti uyum içinde çalışmaktadır ve aralarındaki ilişkiler çok iyi seviyededir. Birçok mesele hakkında aynı fikirdedirler ve birçok açıdan da el ele hareket etmektedirler’’ şeklinde açıklamaktadır.

 

Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir, orijinal metne aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz. Yazının çevrilerek paylaşılması, Sun Savunma Net ve çevirenin yazıda ifade edilen görüşler ve ileri sürülen iddiaları paylaştığı anlamına gelmemektedir.

Yazı hakkında bilgisine başvurduğumuz yazarımız (E) Alb. Alican TÜRK, metinde geçen “post-modern darbe” ifadesinin makale yazarına ait olduğunu, Al Jazeera muhabiri ile yaptığı görüşmede kendisinin “28 Şubat’ın darbe ya da post-modern darbe olarak tanımlanamayacağını, o sürecin hiçbir şekilde darbe ile ilgisi olmadığını vurguladığını” belirtmiştir.

 

Why Turkey’s military is not what it used to be

Istanbul, Turkey – The Turkish military has been a pivotal actor in the political life of modern Turkey, both domestically and abroad, but its role and position in contemporary Turkey have been curbed significantly. The military began to rise into prominence after the modern republic was founded by Mustafa Kemal Ataturk in 1923.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.