savunmahavacılıkteknolojipolitikaanalizmevduatkriptosağlıkkoronavirüsenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Çok Bulutlu
1°C
Ankara
1°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Karla Karışık Yağmurlu
2°C
Salı Az Bulutlu
2°C
Çarşamba Az Bulutlu
3°C
Perşembe Az Bulutlu
5°C

Ülkelerin ve Toplumların Kaderi

Ülkelerin ve Toplumların Kaderi
A+
A-

Ülkelerin ve Toplumların Kaderini Sadece Yönetenlerin Ufku ve Kalitesi Değil, Yönetilenlerin Kültür ve Eğitim Düzeyi de Belirler

 

Fatih Bengi, Sun Savunma Net, 19 Ağustos 2020

 

Kaynak: Entrepreneurship Campus

 

Yani herkes hak ettiği gibi yönetiliyor. Türkiye  on yılda bir darbelerle  demokrasiden kopmuş, Küresel oyun kurucular; yerel toplum mühendisleri asker, bürokrat, siyasetçi, akademisyen, gazeteci, sanatçı, din adamı vb. aracılığı ile küresel sermayenin ve onun uzantılarının çıkarlarını garanti altına alan bir ekonomik modeli kurdurmuş  bu süreç sivil iktidarlarca da devam ettirilmiş ve içinde bulunduğumuz, yaşadığımız, yaşamak zorunda kaldığımız, yoz bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır.

 

Dolayısıyla bu toplumsal transformasyon projesi, Toplumun paraya, statüye ve güce tapınması için geliştirilmiş bir toplumsal mühendislik projesine dönüşmüştür. Yoksulluk, yolsuzluk, yozlaşma, yabancılaşma, yasaklar   kaderimiz olmuş. Yıllardır İşsizlik, eğitim, gelir dağılımındaki eşitsizlik, enflasyon, rüşvet, yolsuzluk fikir özgürlüğü, toplumsal ahlak, asayiş, güvenlik, sosyal güvenlik çevre sorunları, yargı bağımsızlığı, trafik vb. sorunlarla baş edemiyoruz.

 

Bugün geldiğimiz noktada ilköğretimin, orta öğretimin, yüksek öğretimin, kısaca  tüm eğitim öğretim sistemimizin hali içler acısı. Soru soramayan, sorgulayamayan, söylenilen her şeyi kayıtsız koşulsuz doğru kabul eden, önüne konulanları sadece ezberleyen,  itiraz bile edemeyen kuşaklar yetiştiriyoruz. OECD’nin yaptırdığı PISA eğitim yeterliliği test sonuçları hangi noktada olduğumuzun açık ve acı bir göstergesi. Türk öğrenciler 65 ülkenin öğrencileri arasında matematikte 42, okuduğunu anlama ve anlatmada 40, fen bilgisinde 39’üncü sırada yer alıyorlar.  Dünyada son iki yüz yıldır yaşanan gelişmeler, soru sormayan, sorgulayamayan, analitik düşünemeyen insanların buluş yapamayacağını, teknolojiye katkıda bulunamayacağını göstermiş bulunuyor. İnsanları soru soran, sorgulayan, analitik düşünebilen kendi kültürel yapılarıyla entegrasyonu sağlayan  ve kadim değerlerden de zere kadar ödün vermeyen ülkeler, sanayileşmiş ülkelerin arasına girmeyi başarıyorlar.

Yeraltı ve yerüstü kaynakların, fiziki sermaye stokunun, insan kaynağının ve teknolojinin verimini artırma yerine, kısa yoldan zengin olmak isteyen, var olmak için değil de varlıklı olma peşinde koşan, yetenek ve beceri odaklı olma yerine, eş, dost, ilişkisine dayalı varlık sahibi olmayı kendi vicdanında meşru gören, hukuk sistemi gereklerini unutmuş ve adamını bulup her sorunu çözmeye çalışan, biat, sadakat ve itaate dayalı yaşam yolunu seçmiş, muhataplarını fikirle ikna yerine düşman ilan eden yandaş cepheler oluşturmayı yol ve yöntem edinmiş, gözetim ve denetim mekanizmaları yerine gizliliğin karanlığında işlerini yürüten, kendi yanılmazlığına inanmış, kendi doğruları olan, değerli olma yerine önemli olmanın tutkusuyla yanıp tutuşan küçük çıkarları ile önüne hiçbir değer engel koyamayan, bilmediğini bilmeyen, bildiğinin farkında olmayan, farkında olduğu gerçeklerden yana durmayan, sadece başkalarının hakları üzerinden varlık sahibi olma tutkusuyla yanıp tutuşan bir toplum oluştu. İnsanlık sınırlarından çok uzak sömürgeciliği benimseyen biat kültürü ile şeyhlere, şıhlara, tarikat ya da cemaat  liderlerine kayıtsız, koşulsuz bağlı prototipler yetişiyor ve yetiştirilmeye devam ediliyor. Böyle kişilerin Dünyanın en iyi okullarında, en iyi hocalarla okusalar bile buluş yapacak, teknoloji geliştirecek adımlar atmaları mümkün değil. Çünkü önceliklerinde hep bağlı oldukları lider ve onun düşünce sistemine biat var.

Dünyadaki ‘gelişmiş‘ ülkeler nasıl bu kadar gelişmişken, gelişmeyen ülkeler neden gelişememiş? Bu sorunun elbette çeşitli cevapları vardır ama bunun en temeli eğitim sistemimizdeki sorunlardır. Öyle ki yıllar yılı ezbere dayalı bir eğitim sistemiyle, bu şekilde başarı sağlayamayan binlerce öğrencinin yerine her yıl  yine binlerce öğrenci ekleniyor. Alexis Carrel;”Çocuklar anne ve babalarının kötü örnekleri ile bozulmaya devam ettikçe, yeni bir dünya kuramayız.” diyerek eğitimin önemini vurgulamaktadır.

Eğitimsizliğin bozukluğundan kaynaklanan cehalet aileleri nasıl etkilemekte? Okul dışında aileler çocuklarını evde nasıl yetiştiriyorlar? Peki, aileler kendini geliştirebiliyor mu? Onlar kendi çocuklarına yetebiliyorlar mı? Pedagojiden anlamayan ebeveynlerin çocukların üzerindeki etkileri nelerdir? Hep bunlar soru işareti.

 

Bir ağacın yapraklarında eğer sararma varsa, bu sararmayı itekleyen ya da destekleyen bir kök sistemi var demektir.

 

Eğitim  seviyesi düşük olan bir ülkenin, diğer tüm sistemleri de çarpık, bozuk ve geridir. Eğitimin gelişmediği, sistemin bozuk olduğu ülkelerde iktidarda olanlar da ilelebet o koltuklarda otururlar. Eğitim seviyesi, bir ülkenin her şeyini etkilerken kimse ses çıkarmazsa  toplum bu çarpık düzen içerisinde yaşamaya artık alışır. İstersek dünyanın en büyük ekonomisine en büyük gücüne sahip olunsun; geleceğimiz olan bu çocuklara verilmesi gereken eğitimi veremeyeceksek; toplum bu bozuk sistemle habire yerinde sayacak, iktidar da koyun gibi güdecekse, önceliklerimiz başka şeylerse her türden sona hazırlıklı olmalıyız.”Bilimin Olmadığı Yerde Sadece Cehalet Değil, Vahşet de Kök Salmaya Başlar”

 

Bilimi yol gösterici rehber olarak seçmeyen ülkelerin ileriye gidebilmesi mümkün değildir. Onun içindir ki  büyük önder,”Benim mirasıma girmek isteyenler varsa, ancak aklı rehber alanlardır. Aklı rehber alanlar benim mirasıma girebilir.”diyor.

 

“Her şeye, sualsiz biat eden, cahil bir toplum değil; neye inandığını, neyi savunduğunu, neyin mücadelesini verdiğini bilen, bunun için gereken her türlü donanıma sahip bir toplum lazımdır”.

 

Kaynak: Mesele 121

 

Arapça bir sözcük olan biat, hükmeden  ile hükmedilen arasında yazılı olmaksızın var olduğu kabul edilen itaat anlaşması anlamına gelmektedir. Biat sorgusuz sualsiz söyleneni kabul etmeyi bir alışkanlık haline getirmektir. Biat kültürünün olduğu yerde adalete de vicdana da yer yoktur. Haklılık haksızlık aranmaz. Tartışma, sorgulama, eleştiri kabul etmez. “Ya taraf olursun ya bitaraf” Biat  kültürü, analitik düşünme yeteneğinin yok olması demektir. Böyle olunca toplum  artık güdümlenmeye, yönetilmeye hazır hale gelmiş demektir.

 

Tarihsel sürece  bakıldığında, biat geleneği olan toplumlarda insanlar hep bilinçsiz olarak yönlendirilmiş, güdümlenmiştir.

 

Biat  Savaşları’nın en kanlı olanı Otuz Yıl Savaşlarıdır. Katolik ve Protestan devletler arasında başlayan çatışma daha sonra Fransa ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu da içine alarak Avrupa’ya hâkim olma savaşına dönüşmüştür. Almanya bu savaşta nüfusunun yüzde kırkını kaybetmiş, bu savaşlarda ölenlerin sayısının 6 ile 19 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Biat ve din savaşları, Westphalia Barış Antlaşması ile sona ermiştir.

 

Birçok insan, akıl almaz gaddarlık ve yıkıma neden olan biat kültürünün, insanın yararına olmadığını o tarihten itibaren düşünmeye başlamıştır. Kısaca özetlersek  17. yüzyıla kadar biat kültürü feodal  yapıların  gücünün temel taşlarından birini oluşturmuş ve bütün savaşlar bu kültür üzerine inşa edilmiştir. Fransız Devriminden sonra buluş yapabilmek, teknolojiyi değiştirebilmek veya geliştirebilmek için bilimsel eğitim ve onun getirdiği özgür, sorgulayıcı, analitik düşünce sistemi öne çıkmıştır.

 

Kaynak: LibGuides

 

Birinci Dünya Savaşında yok olan Japonların kısa zamanda akıllanıp hızlı bir şekilde gelişmesi uzun sürmedi. Buna rağmen kısa zamanda toparlanmaya çalışan Japonlar, akıl güçleri sayesinde kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. Peki, nedenleri nelerdi? Orada iyi yetişmiş her insan (okulda, kamuda, iş yerinde, siyasette) bir usta veya öğretmen (Sensei) sıfatına sahiptir ve onlardan yararlanılmış, bu şekilde eğitimin zaman ve mekân sınırlarını aşması, süreklilik kazanması sağlanmıştır. Günümüzdeki araştırmalarla da gösteriyor ki Japonya’da okuma oranı %99’dur ve artık teknolojide çığır açan bir toplum haline gelmiştir.

 

Sonuç olarak; Biat kültüründen uzaklaşmak zordur. Macchiavelli,“Hükmedilenleri kolay kolay liderleri aleyhine ayartamazsınız. Ama bir kez ayartırsanız bu kez bağlılıklarını sizin otoritenize bağlılık şeklinde gösterecekler.” demiştir.

 

Ancak çağın gereksinimine  uygun bir değerler sistemine  kafa yormayan, günümüzün gerçeklerine uygun  eğitim-öğretim sistemleri kurgulamayan, bir ortak  akılda  uzlaşma sağlayamamış toplumlar vasatlıktan ileri gidemez.

 

Türkiye’nin yapması gereken birincil yapısal reform; eğitim reformudur. Temel, orta, yükseköğretimde köklü değişiklikler yapılması ve okullarda  bilim derslerinin ağırlıklı olarak okutulması, soru sorulmasının özendirilmesi, analitik düşünce tarzının geliştirilmesine yönelik bir eğitim sistemine geçilmesi kaçınılmaz olmalıdır. Hiç kuşkusuz bunu yapabilmek için öncelikle eğiticilerin doğru eğitilmesi, öğretmen okullarında derslerin bu biçime dönüştürülmesi gerekmektedir. Biat eden değil, analitik düşünceye sahip, bizim dediğimize itaat eden değil bizim dediğimizi sorgulayan kuşaklar yetiştiremediğimiz sürece bu kısır döngüden çıkamaz, Orta Doğunun sorgulayamayan, anlayamayan ve dolayısıyla teknoloji üretemeyen üçüncü dünya toplumları gibi olmaktan kurtulamayız.

 

Dünyada iki farklı tip insan vardır, öğrenmek ve inanmak isteyenler. Kaynak: AZ Quotes

 

Nietzsche; Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak gibi bir ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan, zalim ve madrabaz hainlerdir.” der.

 

Ülkenin ve toplumumun kaderini sadece yönetenlerin ufku ve kalitesi değil, yönetilenlerin kültür ve eğitim düzeyi de belirler. Yani herkes hak ettiği gibi yönetiliyor.

 

Bizler acaba cidden alıştık mı bütün olanlara, bünyemiz artık buna karşı alışkanlık, aşinalık mı kazandı? Nasıl bu kadar duyarsızlaştık, kararsızlaştık. Böyle yaşamak bir kader midir?

 

Bizlere düşen görev çok olmasına karşın yapacaklarımız ve nereden başlamamız gerektiği bellidir. Artık bir şeyler yapmaya başlamalıyız. Bunun için çabalayacağız ve emin olun bu yolda ilerlerken başarısız da olacağız. Ama düştükçe tekrardan ayağa kalkacağız. Öyle ki; daha ileri ve aydın bir toplum olmak hedefinde ilerleyeceksek; Herkes elini taşın altına koymalıdır. Zamanla aydın bireylerin her biri, toplumu oluşturacak ve bu nezih toplum da çocuklarımız  için bir miras olacaktır.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.