Yazar: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 27 Nisan 2018
Yunan Bağımsızlık Savaşı (1821-1829), Yunanlılar tarafından Osmanlı İmparatorluğundan bağımsızlıklarını kazanmak maksadıyla başlatılan, uzun ve kanlı savaşlar sonunda, Avrupalı Büyük Güçlerin de yardımıyla başarılı olan bir savaştır. Yunanistan, 7 Mayıs 1832 yılında imzalanan İstanbul Anlaşması ile Osmanlı Devletinden tamamen ayrılarak resmen bağımsızlığını kazanmıştır.
Nikolaos Skoufas, Manolis Xanthos ve Athanasios Tsakalov adlı Yunanlı tüccarlar 1814 yılında Yunanlı yazar, politikacı ve devrimcisi Rigas Feraios ile İtalyan gizli örgütü Carbonari’den ilham alarak, önemli bir Yunan ticaret merkezi olan Odessa’da, Filiki Eteria (Arkadaşlar Cemiyeti) gizli örgütünü kurmuştur. Birleşik Krallık ve Birleşik Devletlerde sürgünde olan zengin Yunan toplumlarının desteği ve Batı Avrupa’daki Yunan sempatizanlarının yardımı ile isyanı planlamışlardır.
Cemiyetin temel hedefi; ulusal bir devlet kurmaktan ziyade, İstanbul’un başkent olduğu Bizans İmparatorluğunun yeniden canlandırılmasıdır. Filiki Eteria, 1820 yılının başlarında İyonya Adalarından, geçmişte Rus Dışişleri Bakanlığı görevini de yapan Ioannis Kapodistrias’a isyanın başına geçmesini teklif eder, fakat ünlü Yunan asıllı politikacı ve devlet adamı Kapodistrias bu teklifi reddeder. Filiki Eteria üyeleri aynı teklifi, Rus ordusunda görev yapan ve Çar Alexander I’in yaveri olan General Alexander Ypsilantis’e götürürler.
Filiki Eteria hızla genişler ve neredeyse Yunanistan’ın her yerinden, aralarında sonradan savaşta çok önemli roller oynayacak olan Theodoros Kolokotronis, Odysseas Androutsos, Papaflessas ve Laskarina Bouboulina gibi üyeler bu örgüte katılırlar. Osmanlı İmparatorluğu 1821 yılında İran savaşı ve özellikle de Epir bölgesindeki Tepedelenli Ali Paşa isyanı ile meşguldür ve Mora Valisi Hurşit Ahmet Paşa ve diğer paşaları eyaletlerinden ayrılarak isyanı bastırmakla görevlendirir.
Aynı zamanlarda, Fransa Napoleon I sonrasında meydana gelen ayaklanmalara karşı birleşen ve uyum içinde hareket eden Avrupa’nın büyük güçleri de İtalya ve İspanya’daki ayaklanmalar ile meşguldür. Bu çerçevede Yunanlılar zamanın kendi ayaklanmaları için uygun olduğuna karar veriler. Orijinal plana göre ayaklanma Mora Yarımadası, Tuna Prenslikleri ve İstanbul olmak üzere üç yerde başlayacaktır.
Yunan bağımsızlık savaşı, Alexander Ypsilantis’in Rusya’da sürgünde bulunan Yunanlıların başına geçerek, günümüz modern Romanya’sı olan Osmanlı eyaleti Moldovya’ya saldırdığı 1821 yılında başlamıştır. Alexander Ypsilantis, Osmanlı İmparatorluğuna karşı isyan bayrağını 22 Şubat 1821 tarihinde Prut Nehrini geçerek Moldavya girerek başlatmıştır.
Osmanlı kuvvetleri, Yunanlılara kin duyan Romanyalıların da yardımıyla, Ypsilantis ve adamlarını süratle ezmiş, fakat Ypsilantis’in faaliyetleri, Balkanların daha güneylerine kadar yayılarak, uzun süredir fakirlikten kıvranan Mora yarımadası ve Ege adalarında yaşayan Yunanlılar arasında bir isyan hareketinin kıvılcımını ateşlemiştir. İkinci isyan hareketi, Yunan Devriminin başlangıcı olarak kutlanan 25 Mart 1821 tarihinde Mora Yarımadasında başlamıştır.
Bu isyan hareketleri mahalli yöneticiler tarafından bastırılamadığından, 1808 ile 1839 yılları arasında tahtta kalan Sultan Mahmud II, Mısır’ın güçlü valisi Mehmet Ali’yi yardıma çağırmak zorunda kalmıştır. Mısır Valisi Mehmet Ali, Mısırlı köylülerden oluşan, Türkçe konuşan subaylar ve Avrupalı danışmanlar tarafından yönetilen oğlu İbrahim Paşa komutası altındaki güçlü ordusunu Mora Yarımadasına göndermiştir.
Savaş gerçekten çok zalim olmuştur. Yunanlı isyancılar Müslüman sivilleri katletmiş ve esirleri genellikle öldürmüş veya köle olarak satmışlardır. Sultan Mahmud II’nin baş hukukçusu şeyhülislam, Yunan köy ve kasabalarında teslim olmayı reddeden isyancı bütün Yunanlıların, özellikle de Osmanlı kuvvetlerinin 1822 yılında neredeyse nüfusun tamamını öldürdükleri veya köle olarak sattıkları Sakız Adasında olmak üzere, İslami şeriat yasasına göre; sadık Müslüman olmayan tebaa statüsünü kaybettiklerini ve bu nedenle de öldürülme veya köle olarak satılmalarının caiz olduğu fetvasını vermiştir.
Sultan Mahmud II bunun yanı sıra yönetimde kritik rollerde bulunan seçkin Yunanlı aileleri de tasfiye ederek Osmanlı diplomasisini tam bir karmaşaya sürüklemiştir.
Yunanlıları dindaş ve klasik medeniyetin varisleri olarak gören Avrupalı birçok Yunan hayranı uygulanan şiddet karşısında dehşete düşmüşlerdir. Osmanlılar ile Kara Deniz havzasının kontrolü maksadıyla; 1711, 1735-1739, 1768-1774, 1787-1792 ve 1806-1812 yıllarında defalarca savaşan ve kazanan Ruslar da bu durumu düşmanları zayıflatmak için bir politik fırsat olarak görmüştür.
Aynı dönemler, Avrupa kıtasının her yerindeki hükümetlerin Fransız Devrimi ve Napolyon Savaşlarını çok acı bir şekilde hatırladığı ve yasal hükümdarları halk isyanlarına karşı korumaya kararlı oldukları zamanlardır. İngiliz, Fransız ve Avusturyalı tüccarlar da ticari anlaşmalar ve kapitülasyonlar nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu ile yaptıkları ticaretten büyük kârlar elde etmektedirler.
1830 yılında Osmanlı mallarını bazen de bütün gemileri hedef alan Yunanlı korsanlar İngiliz ve Fransız tüccarlara en az 1,2 milyon frank zarar vermiştir. Özellikle İngilizler, Ruslar ve Osmanlılar arasındaki yeni bir çatışmanın Avrupa güç dengesini bozacağını, Hindistan ile İngiliz ticaretini engelleyeceğini veya bütün kıtaya yayılacak bir savaşın fitilini ateşleyeceği endişesini taşımaktadırlar. Bu nedenlerden ötürü, Rusya’yı dizginlemek isteyen İngiltere Rusya’nın taleplerini kontrol altında tutabilmek maksadıyla bazen çar ile birlikte hareket etmektedir.
Bu çıkarlar 1820’li yıllarda diplomatik tartışmaları şekillendirir ve meseleler, Rusya-Osmanlı savaşlarının çok yakında olduğu 1821 ve 1826 yıllarında zirve noktasına ulaşır. Fakat 1826 yılı başında, İngiliz ve Ruslar birbirlerinin ihtiraslarını kontrol altında tutmak ve Yunan meselesini çözmek için uğraşan Osmanlılara karşı birleşmiş bir cephe oluşturmak maksadıyla St. Petersburg’da bir ittifak anlaşması imzalarlar. Ünlü devrim karşıtı Şansölye Klemens von Metternich yönetimindeki Prusya ve Avusturya henüz olup bitenleri kenardan seyretmektedir.
20 Ekim 1827 tarihinde İngiliz, Rus ve Fransız donanmaları bölgedeki komutanların kendi inisiyatifleri fakat hükümetlerinin zımnen onayı ile Navarin’de Osmanlı donanmasına saldırır ve imha ederler. Navarin olayı Yunan bağımsızlık savaşındaki belirleyici andır, İngiliz Amiral Edward Codrington’a böylesine büyük bir zafer kazanma ve Türk-Mısır donanmalarını tamamen imha etme görevi verilmemiştir.
Navarin savaşı sonrasında 1828 yılında toparlanan Yunanlılar John Capodistria başkanlığında yeni bir hükümet kurar ve batılı güçler ateşkese zorlayana kadar Atina ve Thebes dâhil mümkün olan her yeri ele geçirirler. Yunanlılar Mora Yarımadasındaki son Türk kalesini de Fransız General Nicolas Joseph Maison’un yardımıyla ele geçirirler.
Son çarpışma Atina’nın kuzeyinde Petra Savaşında gerçekleşir. Dimitrios Ypsilantis komutasındaki Yunan kuvvetleri, gerilla çetelerinden ziyade, ilk kez düzenli bir Avrupa ordusu gibi savaşarak Osmanlı kuvvetlerine doğru ilerlerler, Yunanlı komutanlar, barış görüşmelerinde yeni devletin Yunan birlikleri tarafından ele geçirilen yerlerde kurulacağının bilincindedirler.
12 Eylül 1829 günü, Yunan kuvvetleri Osman Ağa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri ile karşı karşıya gelir, açılan karşılıklı ateş sonrasında Yunanlılar kılıçlarını çekerek taarruza geçerler ve Türk kuvvetlerine karşı ezici bir zafer kazanırlar. Türkler Livadeia’dan Spercheios Nehrine kadar olan bölgeleri, merkezi Yunanistan’a güvenle geçme karşılığında teslim ederler.
Bu savaş, Yunanlıların düzenli ordu olarak zafer kazandıkları ilk mücadeledir. Aynı zamanda Türkler ve Yunanlıların savaş alanında görüştükleri ilk buluşmadır. Petra Muharebesi Yunan bağımsızlık mücadelesinin son savaşıdır. Dmitrios Ypsilantis, 8,5 yıl önce kardeşi Alexandros’un Prut nehrini geçerek başlattığı savaşı bitiren kişi olmuştur.
1827 tarihli Londra Anlaşması protokolü genişletir ve Fransa da dahil olur. Müttefik donanmaları Yunanistan’da bulunan Osmanlı-Mısır kuvvetlerine 20 Ekim 1827 tarihinde şiddetli Navarin savaşı ile sonuçlanan büyük bir baskı uygularlar. Sonraki bahar aylarında Ruslar ve Osmanlılar yeniden bir savaşa tutuşurlar ve Rusya’nın kazandığı zafer 1830 yılında Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasına neden olur.
Güzel yurdumuzun sınırlarından dört yöne doğru gittiğimizde geçmişte bize ait olan toprakları görürüz. Aklımızı başımıza almazsak, bugün geçmişte kaybettiğimiz topraklara nasıl hüzünle bakıyorsak, gelecekte de başka topraklara aynı hüzünle bakıyor olabiliriz.
25 Mart 2020 Helen Cumhuriyetinin kuruluş günü nedeniyle Pompeo tarafından yayımlanan kutlama mesajı aşağıdadır. Mesajın son paragrafında gelecek yıl Yunan bağımsızlığının 200’üncü yılı olduğu vurgulanmaktadır.
İsyan; bu yazıda da belirtildiği gibi Yunan Devriminin başlangıcı olarak kutlanan 25 Mart 1821 tarihinde Mora Yarımadasında başlamıştır.
Michael R. Pompeo, Secretary of State
On behalf of the Government and people of the United States of America, I congratulate the people of Greece as you celebrate the anniversary of the founding of the Hellenic Republic.
The alliance between our two countries is stronger and more important than ever. Building on the shared values and democratic ideals that inspired both our struggles for independence, the United States and Greece have prioritized our growing bilateral relationship, which delivers security and prosperity for both our countries. The recent agreement to update our Mutual Defense Cooperation Agreement Annex has further improved our relationship and made Greece stronger and more secure. In addition, our business and trade ties have significantly expanded, and we are working to deepen connections in the educational sphere as well.
One exceptional aspect of the bond between our two countries and peoples is the commemoration of Greece’s Independence Day at events all over the United States. While there will be no public celebrations this year, we are reminded that it is in times like these, as we band together to face the COVID-19 pandemic, that the strong partnership between the American and Greek people truly shines and prevails.
I wish the people of Greece a year of peace, prosperity, and good health, as we look forward to working together to mark the bicentennial of Greek independence next year, and commemorate the deep and longstanding ties between our two countries